Asgari ücret artışları, OECD kıyaslaması ve Türkiye için yapısal reform ihtiyacı
Türkiye’de asgari ücret tartışmaları her yılın son çeyreğinde tekrar eden bir döngü haline gelmiştir. Kamuoyu, çalışanlar ve işverenler aylarca sadece asgari ücret rakamına odaklanmakta; ancak tartışmalar bir türlü yapısal boyuta taşınamamaktadır. Oysa asıl mesele rakam değil, asgari ücretin Türkiye’de fiilen ortalama ücret haline gelmiş olmasıdır. Bu durum, ücret sisteminde yapısal bir sorun olduğunun açık göstergesidir.
Son 10 yılda asgari ücret artış oranları
Aşağıda her yılın sonunda geçerli olan net asgari ücret ve yıllık artış oranları yer almaktadır. Rakamlar tablo olarak değil, yazılı formatta ifade edilmiştir:
-2016 yılında net asgari ücret 1.300 TL idi. Bu rakam 2017 yılında %7,9 artarak 1.404 TL’ye yükseldi.
-2018 yılında %14,2 artış ile 1.603 TL’ye,
-2019 yılında %26,1 artışla 2.020 TL’ye,
-2020 yılında %15,1 artışla 2.324 TL’ye,
-2021 yılında %21,6 artışla 2.825 TL’ye çıktı.
-2022 yıl sonu asgari ücreti 5.500 TL’ye yükseldi ve yıllık artış oranı %94,6 oldu.
-2023 yılında net asgari ücret 11.402 TL’ye çıkarak %107 oranında arttı.
-2024 yılında asgari ücret %49,1 artışla 17.002 TL oldu.
-2025 yılı için belirlenen net asgari ücret 22.104 TL olup artış oranı %30’dur.
Bu rakamlar göstermektedir ki; 2022 ve 2023 yıllarında enflasyonist şokların etkisiyle olağanüstü yüksek artışlar yapılmış, 2024 ve 2025 yıllarında ise yeniden “tek artışlı normalleşme dönemine” geçilmiştir. Ancak bu dönemlerde enflasyonda normalleşme görülmemiştir.
OECD ve Avrupa ülkeleri ile kıyaslama
Avrupa Birliği ülkelerinde ve OECD ortalamasında asgari ücret, toplam çalışanların yalnızca küçük bir bölümünü ilgilendirmektedir.
-Almanya’da çalışanların yaklaşık %4’ü,
-Fransa’da %5’i,
-Hollanda ve İspanya’da %3’ü asgari ücret seviyesinde çalışmaktadır.
-OECD ortalaması %6 civarındadır.
-Türkiye’de ise çalışanların yaklaşık %50’si asgari ücret veya asgari ücrete çok yakın bir ücret almaktadır.
Bu nedenle Türkiye’de asgari ücret “taban ücret” değil, fiilî ortalama ücret haline dönüşmüştür. Bu durum, orta gelir grubunun erimesine ve ücret skalasının aşağı doğru baskılanmasına yol açmaktadır.
Sorunun kaynağı nedir?
Türkiye’de asgari ücretin yükseltilmesi tek başına refah artışı sağlamamakta, aksine birçok çalışanın ücretinin asgari ücrete sabitlenmesine neden olmaktadır. İşletmeler, çalışanların kıdemine, deneyimine, mesleki yeterliliğine göre ücret belirlemek yerine hepsini aynı seviyeden göstermekte, bu nedenle ücret yapısı yukarıya doğru değil, aşağıya doğru baskılanmaktadır.
Sonuç olarak asgari ücret arttıkça toplumun gelir seviyesi artmamakta, aksine ortalama ücret gerilemektedir.
2026 için beklenti analizi
2026 yılı resmi hedef enflasyonu %16’dır. Bu hedefe göre asgari ücrette üç senaryodan söz edilebilir:
-Sadece hedef enflasyon kadar artış yapılması halinde asgari ücret yaklaşık 25.600 TL seviyesine,
-Refah payı dahil edilirse 26.500-27.500 TL bandına,
-Reel alım gücü onarımı hedeflenirse 28.000 TL seviyesinin üzerine çıkabilir.
Ancak burada asıl mesele rakamın seviyesi değil; asgari ücretle çalışan oranının yüksekliğidir. Türkiye, yalnızca rakam belirleyerek değil, asgari ücrete bağımlılığı azaltacak yapısal reform yaparak gerçek çözüm üretebilir.
Yapısal reform önerileri
1.Asgari ücret başlangıç ücreti haline getirilmelidir. Aynı işyerinde 6, 8 veya 12 aydan fazla çalışanın hâlâ asgari ücretle gösterilmesine izin verilmemelidir.
2.Meslek koduna göre taban ücret sistemi uygulanmalıdır. Bir hemşire ile bir kasiyerin, bir CNC operatörü ile nitelik gerektirmeyen bir işçinin tek asgari ücret üzerinden ücretlendirilmesi doğru değildir. Meslek ve deneyime göre farklı taban ücretler belirlenmelidir.
3.Ücrete kıdem zorunluluğu getirilmelidir. Kişi aynı işte 3-5-10-15 ve daha fazla yıl çalışıyorsa hâlâ asgari seviyede gösterilemez. Bu uygulama SGK tarafından denetlenmeli ve kademeli ücret bildirimi zorunlu hale getirilmelidir.
4.Asgari ücrette değil, ortalama ücrette politika yapılmalıdır. Kamu ve ekonomi yönetimi, asgari ücret beklentisini değil, genel ücret yapısını hedeflemelidir.
Sonuç: Asgari ücret değil, ücret politikası konuşulmalı
Türkiye’de her yıl asgari ücret gündemiyle sınırlı kalmak, soruna kısa vadeli bakmaktır. Oysa asgari ücret tartışmasının odak noktası; artış oranının ne olacağı değil, asgari ücretli çalışan oranının nasıl düşürüleceği olmalıdır. Gerçek çözüm; ücret skalasının yukarıya doğru genişletilmesi ve orta gelir grubunun yeniden inşa edilmesidir.
Asgari ücret, bir ülkenin sosyal koruma eşiğidir; toplumun yarısının gerçek maaşı haline gelmemelidir.
Son söz:
Türkiye artık “asgari ücret ne kadar olacak?” sorusundan çıkıp
“asgari ücretli oranını nasıl azaltacağız?” sorusuna geçmek zorundadır.
Ancak bu şekilde orta sınıf güçlenebilir, ücret sistemi sürdürülebilir hale gelebilir ve Türkiye gerçek anlamda refah artışı sağlayabilir.