Belirsizlikler gölgesinde fırsat yakalamak

Küresel ölçekte artık risk ve belirsizli­ğin olağan hale geldiği bir dönemden geçiyoruz. Pandemi ve sonrası normal­leşme çabaları, değişen tüketim alışkan­lıkları ve buna bağlı olarak daha agresi­fe evrilen iş modelleri bir tarafa; ekonomi gündemini epey meşgul edip bilançolara yansımaları üzerine senaryoları şaşırtan enerji krizleri, jeopolitik çatışmalar, fiyat dalgalanmaları ve ticaret savaşları, ekono­mik düzenin temel dinamiklerini yeniden şekillendiriyor.

Belirsizlik ve gürültü dünyası . . .

Daha önce farklı bir yazımda da değin­miştim bu kavrama. VUCA, yani volatilite (volatility), belirsizlik (uncertainty), kar­maşıklık (complexity) ve muğlaklık (ambi­guity), günümüz finansal ortamını bence net olarak tanımlıyor. Volatilite, piyasala­rın hızlı ve öngörülemez dalgalanmaları­nı ifade ediyor. Belirsizlik, yatırımcıların geleceği tahmin etme kabiliyetini zayıfla­tıyor. Karmaşıklık, bir veriyi anlamak için çok sayıda göstergeye daha bakmayı zo­runlu kılıyor. Muğlaklık ise olayların yo­rumlanmasında yaşanan gri alanı temsil ediyor. Belirsizlik ve gürültü dolu karma­karışık bir matris.

Atalet mi fırsat yaratmak mı?

Tarihinde çok sayıda ekonomik kriz ge­çiren ülkeler, bu koşulların yönetimine yönelik olarak kendi bağışıklıklarına gö­re bir reçeteye sahip olsa da, son yıllarda yaşanan belirsizliklerin değişerek sürek­lilik kazanması, “yeni normal”in aslında “krizler ve fırsatlar” dengesi üzerine ku­rulduğunu gösteriyor. Yatırımcılar, şirket­ler ve devletler bu dalgalı ortamda yalnız­ca riskleri değil, aynı zamanda fırsatları da yönetmek zorunda. Elbette krizin nasıl bir fırsat yaratacağını görmek en mühim mesele. Bunun çeşitli örneklerini saymak mümkün. Mesela, pandemiyle beraber ke­penk kapatan çok sayıda işletme oldu.

Tu­rizmden ulaşıma, üretimden finansa kadar tüm alanlarda büyük bir kırılma yaşandı. Ama bu dönemin aynı zamanda dijitalleş­me için bir dönüm noktası olduğunu gör­dük. Zoom’un günlük toplantı katılımcı sayısının birkaç ay içerisinde 10 milyon­dan 300 milyona çıktığı açıklandı. Bu dö­nemde özellikle sağlık, teknoloji, e-ticaret odaklı yatırımlar önemli değer kaydetti. Yani riskli bir dönem, yeni iş modellerine alan açarken; kimileri kaybetti, kimileri kazandı.

2022’de Rusya-Ukrayna savaşıyla bir­likte Brent petrol 120 dolar seviyesini test etti. O yılın başında yaklaşık 80 dolardı. Avrupa’da doğalgaz fiyatları pandemiy­le beraber zaten artış göstermeye başla­mıştı. Bu savaş, megavatsaat başı ücreti 335 euroya kadar tırmandırdı. Bir yıl ön­ceki veri yaklaşık 50 euro idi. Enerji krizi­nin yarattığı bu baskı, yeşil enerjiye geçişi hızlandıran bir katalizör görevi gördü. Ye­nilenebilir enerji, enerji güvenliği ve iklim hedeflerini aynı anda çözebilen stratejik bir çözüm olarak öne çıktı.

Ya da elektrik­li araç pazarı hızla büyüdü. Bu alana yatı­rım yapan şirketler piyasa değerlerini art­tırdı. Elbette bu önemli dönüşüm için fi­nans desteği de lazımdı. Finans piyasaları da yeni ürünler tanımladı. Yeşil krediler ya da sürdürülebilir tahviller ön plana çık­tı. Borsalar ESG skorlamaları yüksek olan şirketleri sürdürülebilirlik endekslerinde listeledi. Yatırım fonları bu şirketlere ya­tırım yapmaya başladı. İşte krizden fırsata bir örnek daha.

Peki Türkiye? . . .

Fed’in faiz indirimi gelişmekte olan ül­keler için önemli bir ivme. Bundan fayda­lanabiliriz. Malum veri çağında yaşıyoruz. Bir veri diğer veriyi etkiliyor. Ancak dışa­rıdaki bu ılımlı gelişmeyi kendi iç mese­lelerimizle çürütüyoruz. Bir sessizliğe ih­tiyaç var. Öte yandan coğrafyamız muaz­zam. Jeopolitik konum hem riskler hem de fırsatlar barındırıyor. Ticaret savaşları devam edecek. Çin’in NVIDIA’dan çip sa­tın alımına getirdiği yasak bunun devamı­na bir işaret. Günümüzde artık ayrışmış küreselleşme kavramını daha çok konu­şur olduk. Bu da özellikle Asya-Avrupa ve Afrika arasında köprü konumda olan ülke­miz için önemli fırsatlar yaratabilir. Belli ki küresel ticarette ve tedarik zincirlerin­de kartlar yeniden dağıtılıyor. Bu pastadan aldığımız dilimi büyütebiliriz.

Yazara Ait Diğer Yazılar