Orta Doğu gerilimi ve petrol
Ortadoğu, jeopolitik risklerin en yoğun yaşandığı bölgelerden biri olarak, küresel finansal piyasalar üzerinde her dönem önemli etkiler yaratmakta. Bölgede siyasi dengeler de çok rahat durmayınca, bu jeopolitik risklerin hem makro verilere hem de gecikmeli etkisi ile şirketlerin finansal koşullarında olası değişimlerini değerlendiriyoruz.
Nitekim, geçtiğimiz günlerde İsrail’in İran saldırısı ile beraber jeopolitik tarafta yeni bir dönem de başlamış oldu. İran’ın karşılık vermesi kaçınılmazdı. Hatta karşılığı beklenilenden de büyük oldu. G7 İsrail kendini savunuyor dedi. Halbuki saldırmıştı. İki ülkede önemli sivil kayıplar verildi. Piyasaların da kafası karıştı.
Petrol şimdilik kontrol altında...
Malum petrol herhalde son 100 yılın en önemli kaynaklarından birisi. Oldukça fakir ülkeleri daha zengin ve modern şekle dönüştürebilen önemli bir güç. Her ne kadar zenginleşen bu ülkelerde gelir adaletsizliğini düzeltmeye yardımı olmasa da, petrolü hem bir jeopolitik risk hem de jeopolitik risklerden etkilenen stratejik bir kaynak olarak tanımlamak doğru olabilir. OPEC’in en son raporu ve World Atlas verisetine göre, Dünyanın en büyük petrol rezervleri, 303 milyar varil ile Venezuela’dadır. 267 milyar varille ikinci sırada Suudi Arabistan gelmektedir.
Suudi Arabistan bir petrol ülkesi olarak algılanır. Bunun temel nedeninin, bu bölgede yer alan petrolün yüzeye yakın ve karada olması; dolayısıyla daha düşük maliyetle erişilebilir olmasıdır. Petrol reservlerinde üçüncü sırada 208 milyar varile sahip İran gelmekte. İran’ın en önemli gelir kaynağı petrol ihracatıdır. En önemli alıcısı Asya Bölgesi ve daha spesifik olarak da en büyük müşterisi Çin. İran, petrol reservinde önemli bir paya sahipken, günlük üretim ve satış kapasitesi yaptırımlar nedenli sınırlıdır.
Mesela, Dünya’da günlük petrol üretim kapasitesi yaklaşık 104 milyon varil iken, İran’da bu rakam yaklaşık 2 milyon olarak açıklanmakta. Dolayısıyla İran’ı petrol piyasaları için önemli yapan unsur, petrol üretim miktarından ziyade, kendi topraklarında bulunan ve isterse rahatlıkla manipüle edebileceği Hürmüz Boğaz’ının stratejik önemidir. Uluslararsı Enerji Ajansı verilerine göre bu dar boğazdan Dünya petrol üretiminin yüzde 20’si ve LNG kapasitesinin de yüzde 30’u taşınmaktadır. Boğazın kuzey tarafı İran yönetimindedir ve piyasalar için stratejik bir unsurdur.
Hürmüz Boğazı’nın gerilime dahil olması, tüm körfezi, Çin’i ve ABD’yi de bu hikayeye aktif oyuncu yapar...
Hürmüz Boğazı petrol ticareti yapan Kuveyt, Irak, İran, Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar tarafından da kullanılmakta. Öte yandan bu boğazın bir kısmı ABD’nin 5. Filosu tarafından da korunmakta. İran, Hürmüz Boğaz’ını bir tehdit unsuru olarak dillendirirken; Trump, İran’ı ABD’ye savaş açmaması konusunda da uyarmıştı. Petrol fiyatları için çok önemli olan bu boğazın da bu gerilime dahil olması ile konu İran-İsrail savaşından çıkıp daha fazla sayıda paydaşı da içine alacak bir senaryo şekline dönüşebilir.
Hürmüz Boğazı’nın küresel ekonomiye etkileri…
Elbette burada boğazı kapatmaktan kasıt, çeşitli şekillerle bu boğaz geçişini güvensiz hale getirmek. Bu senaryo şimdiye kadar gerçekleşmemiş olsa da, dillendirilmesi bile önemli fiyat dalgalanmaları için yeterli. Petrol bu bölge özelinde hassas bir kaynak. Küresel enflasyon hesaplamaları için de önemli bir maliyet ve jeopolitik risklere karşı çok hassas. Mesela, Brent petrol, Rusya -Ukrayna savaşı sırasında 90 USD’den 125 USD’ye kadar tırmanmıştı. Hürmüz Boğazı’ndan geçen petrolün en önemli alıcıları arasında Hindistan, Japonya, Güney Kore olsa da, en önemli talep Çin’den gelmekte. Bu da Dünya’nın en büyük üretim gücü için önemli bir maliyet artışı anlamına geliyor ki, bu koşullar küresel pazarlarda yine kontrolden çıkabilecek enflasyon demek. Türkiye ise enerjide dışa bağımlı. İşte bu da zincirleme reaksiyonun bizdeki karşılığı.
Şimdi bir an için tüm bu ekonomik göstergeleri koyalım kenara . . . Yine siviller yine çocuklar ölüyor. En büyük felaket asıl bu!