Borç tavanı ve 14’üncü madde

Prof. Dr. Burak KÜNTAY
Prof. Dr. Burak KÜNTAY DÜNYA’NIN POLİTİKASI burak.kuntay@dunya.com

Amerika Birleşik Devletleri’nde 1917 senesinde çıkan “Second Liberty Bond Act” Kanunu, aslında son 20 senede, ama bilhassa da son 10 senede Amerika’da çok sık görmeye başladığımız borç tavan krizini tetikledi.

1917 senesinde ve ardından 1930’larda peş peşe çıkan birkaç kanunla birlikte Amerikan Kongresi, Amerikan hükümetinin borçlarına dair onay yetkisi verir. Bu konuyu önce biraz derinleştirelim. 1921 senedinde “The Budget and Accouting Act” ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri’nde bütçe yapma yetkisi, Kongre’den tamamıyla Beyaz Saray’a geçti.

O güne kadar hem bütçe yapma hem onaylama hem de değişiklik yetkisi Kongre’de iken, denge denetim sisteminde gerçek anlamda bir dengelemeye gidilerek bu yetki Başkan’a geçmiştir.

1970’lerde Nixon ile Kongre arasında başlayan yetki krizi, 1974 senesinde “Congressional Budget and Impoundment Act” kanunu ile bütçe yapma yetkisi Kongre lehine yetkiler arttırılarak bir kez daha dengelenmeye gitmiştir.

Bu Başkan’ın bütçe yapma yetkilerini elinden almamakla beraber, Kongre’nin denetleme gücünü arttırmış ve aslında bugün yaşanan krizlerin de temel sebebi olarak ortaya çıkmıştır. Kısacası son 60-70 senedir Amerika Birleşik Devletleri’nde bütçeyi ABD Başkanı yapar, Kongre onaylar.

Bir devlet borçlarını öderken, bu borçlar için gerektiği zaman belli oranda yeniden borç alır. Amerika Birleşik Devletleri’nde az evvel ifade ettiğim 1917, 1930 ve 1974’deki kanunlarla beraber Amerika Birleşik Devletleri hükümetinin yapmış olduğu bütçenin herhangi bir aşamada yetersiz kalması ve hükümetin yeni borç alma ihtiyacı doğması durumunda alabileceği maksimum borç devletin toplam borcuna denk olmak mecburiyetindedir. Kısacası borcun kadar borçlanabilirsin.

Tabii ki bu hadise erkler arasında denge ve denetimi sağlamak için kurulmuş olmakla beraber, zaman içerisinde Başkanlık makamının yani yürütmenin daha da güçlenmesiyle, dengeleyen taraf yürütme değil, yasama olmaya başladı. Bilhassa son 20 senedir Amerikan hükümetinin yapmış olduğu borçlanma, mevcut borçlarını ödeyememe noktasına geldiğinden, yeni borç alma, basit bir deyişle yeniden borçlanma ihtiyacı hissetmektedir.

İfade ettiğim gibi borçlanabilmenin tavan sınırı toplam borç miktarı kadar olduğundan, bunun aşılabilmesi için Kongre’nin onayı gerekir. Eğer Kongre, Başkan’la aynı partidense takdir edeceğiniz gibi bu büyük bir sorun teşkil etmez. Çünkü Kongre kendi partisinin Başkanını sıkıntılı bir durumda bırakmayı istemez.

Fakat Amerikan tarihine baktığımızda hem Senato’nun hem de Temsilciler Meclisi’nin Başkan’la aynı partiden olduğu dönemler çoğunlukta değildir. Hele ki, Amerika’da iki senede bir Kongre seçimleri dört senede bir de Başkanlık seçimleri olduğu düşünüldüğünde, seçimler arifesinde yeniden borçlanma talebinde bulunan başkanlara karşı diğer partiden çoğunluğu oluşturan Kongre’nin baskısı ve muhalefetiyle karşılaşır.

Önce şunu söyleyelim; bu her şeyden evvel siyasi bir hadisedir. Başkan limitin dondurulmasını ya da ekstra borç alınma talebini Kongre’ye ilettiğinde Kongre meseleyi büyütür ve halkın gözünde “israfkar bir Başkan, doğru bütçeleme yapamayan bir Başkan” imajı çizmeye çalışır.

Başkan paranın biteceği son güne kadar Kongreyle uzlaşmaya çalışsa da genellikle sürenin bitimine yakın Kongre’den kararın geçmemesi halinde, Amerika Birleşik Devletleri’nin itibarını zedeleyeceği ve Kongre üyelerinin partizan hırsları yüzünden Amerikan devletinin memurlarına maaş ödenemeyeceği propagandasına başlar. Bu neredeyse istisnasız ve son 20 senedir süregelen bir senaryodur.

Özellikle son 10 senede Amerika Birleşik Devletleri’ndeki partiler üstü tutum gitgide zayıflamaya başladığından ve partizanlık artmaya başladığı için gerek Obama döneminde gerekse Biden döneminde hükümetin kapanma olasılığı çok ciddi bir noktaya geldi.

Fakat bir gerçek vardır ki, Kongre üyeleri de bu sürece ve bu baskılamaya devam ettikleri takdirde maaşların Federal görevlilere ödenememe ihtimalinin aslında dönüp dolaşıp kendilerine zarar vereceğini bildiklerinden, Başkan’dan uzlaşmak için son dakikada koparabildikleri kadar imtiyaz koparıp, Başkanın veto ihtimali yüksek olan bazı tasarıların veto edilmeme sözünü alarak uzlaşmaya giderler. Son aşamada Biden ile Temsilciler Meclisi Başkanı Kevin McCarthy arasındaki süreç de aynen böyle ilerledi.

Ancak unutulmaması gereken çok daha önemli bir anayasa maddesi vardır. Amerikan iç savaşından sonra alınmış olan bu anayasa değişiklik kararıyla Federal devletin, ayrılıkçı eyaletlerin borçlarını kapatmaya yönelik alacağı tutum garanti altına alınmış ve Amerika Birleşik Devletleri hiçbir şekilde borcunu ödememezlik edemez tarzı bir madde konulmuştur.

Biz bu tarz anayasa maddelerinin yorumlanmasına, Başkan tarafından uygulamaya konmasına ve Anayasa Mahkemesi’ne gidip oradan yorum talebinde bulunulmasına “tam balistik haklar” kullanılıyor diye tabir ederiz.

İşte Obama yaşamış olduğu bu süreçte 14’üncü maddeyi gerekirse kullanma durumunu gündeme getirmiş ve açık konuşmak gerekirse, bu Kongre’nin kararını ciddi anlamda etkilemişti. Biden da McCarthy ile yaptığı görüşmelerden gerekirse 14’üncü maddeyi kullanırız teziyle McCarthy’yi bir uzlaşmaya zorlamıştı.

14’üncü maddenin tam balistik bir çözüm olarak adlandırılmasının sebebi, biraz da doğuracağı neticeler. Kongre’nin çok zorlaması ve partizan bir tavır alması halinde Başkan tarafından uygulanma ihtimali olan 14’üncü madde ister istemez Yüksek Mahkeme tarafından anayasaya uygun bulunursa, işte o zaman Kongre’nin elindeki bu noktaya dair bütün yetkisi uçar gider. Şu ana kadar iki kez ciddi anlamda bu noktaya gelen 14’üncü maddeyi kullanma ihtimali yine raftan kalktı.

Ancak şu bilinmeli ki, bundan sonraki dönemlerde, hele ki, Kongre çoğunluğunun Demokrat olduğu Donald Trump’ın Başkan olma ihtimali olan bir Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanabilecek bir borç krizi meselesinin 14’üncü madde kullanılarak çözülme ihtimali, aslında Kongre’yle Beyaz Saray arasındaki yaklaşık 100 yıldır süregelen önemli bir mali denge, denetim hakkını yürütme lehine bozmuş olacaktır.

Şu unutulmamalı ki, borç tavanı krizi, Amerika’daki haliyle bir ekonomik mesele değil. Ekonomi üzerinden konuşulsa da, ekonomik dengesizlik ele alınarak tartışılsa da, borç taban krizi tam anlamıyla Amerika’da siyaset, seçim ve denge, denetim meselesidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G20’nin diğer yüzü 14 Eylül 2023
Soçi zirvesi 07 Eylül 2023
Bu kış sert geçecek 31 Ağustos 2023
Uydu savaşları 24 Ağustos 2023
NATO ve İsveç   13 Temmuz 2023
Fransa'da neler oluyor? 06 Temmuz 2023
Blinken’in Çin ziyareti 22 Haziran 2023
Trump, Mar-a-Lago 20 Haziran 2023