Bu neyin kutlamasıdır böyle?
Finansal piyasalarımızda son 1 haftada hareketli günler geçiriyoruz. Birçok enstrümanın olumlu performans gösterdiği, neredeyse herkesin para kazandığı bir hafta oldu.
Bunu sağlayan en büyük etken de dışarıdan bakınca CHP davasının eylüle bırakılmış olması gibi görünüyor. Yani demokrasi adına ehven-i şer olan bir durum piyasalara doping olmaya yetti.
Ama Eylül’e kadar bu konunun Demokles’in kılıcı gibi piyasaların üstünde sallanacağını da unutmamak lazım.
Piyasada coşku, doping deyince; uçtuk, kaçtık gibi anlaşılmasın, hala 19 Mart seviyelerine birçok enstrümanda erişebilmiş değiliz.
BIST100 17 Mart’ta 10.900 seviyesini gördü, dünkü kapanışsa 10.080. Demek ki hala 19 Mart öncesine göre %7.5 aşağıdayız. Tahvil faizlerine bakalım; 17 Mart’ta Türkiye’nin 2 yıllık tahvil faizi %37’ymiş, dünkü kapanışsa %39.75. Bu alanda da hala 4 ay öncesinden kötü durumdayız.
Halbuki Türkiye ekonomisine ilişkin değişkenlerin kötüye değil iyiye gitmesi gereken bir dönemdeyiz.
Zira bir program uygulanıyor ve bu programın meyvelerinin toplanması gereken dönem çoktan geçti.
Herkes hemfikirdir ki 2 yıldan fazla süren bir istikrar programı olmaz. Gelelim CDS tarafına, 19 Mart öncesi riski primimizi gösteren CDS 250 bps seviyelerindeymiş, dünkü kapanış 285 bps olarak gerçekleşmiş. Orada da hala yaralar sarılmış değil.
İçeriden dışarıdan politik riskler
Daha fazla veriyle canınızı sıkmayayım. Sözün özü, gördüğümüz şey piyasalarda bir bayram değil, yaraların sarılma çabası. Tabii çevremizde gelişen olaylar da bu yaraların sarılmasını zorlaştırıyor.
Geçen hafta İran-İsrail savaşının petrol fiyatları üzerindeki geçici etkisinin TCMB’nin faiz kararı üzerinde belirleyici olduğunu yazmıştım.
Daha önce de 19 Mart olaylarının TCMB kararları üstünde etkileri olmuştu. Hatırlayalım, TCMB hemen 20 Mart’ta bir ara karar aldı, akabinde fonlama faizini %42.5’tan %46’ya yükseltti.
Sonra 17 Nisan’da politika faizini de %42.5’tan %46’ya yükseltti, fonlama faizini de Haziran başına kadar %49’a çekti. 13 Haziran’dan beri de TCMB bankaları %46’dan fonluyor.
Yani şöyle bir baktığımızda eğer 19 Mart olayları, İran İsrail Savaşı, Trump’ın tarifelerinin etkisi olmasaydı 17 Nisan’da faizler %42.5’ten %40’a, 19 Haziran’da da muhtemelen %37.5’e düşecekti.
Tabii bu arada enflasyon oranları da daha düşük gelecekti, 19 Mart’taki kur atağından kaynaklı rezerv erimesi olmayacaktı, TCMB’nin faizi indirirken eli daha güçlü olacaktı.
Biz de şimdi Temmuz toplantısında Merkez ara mı verir yoksa bir 2.5 puan daha indirim mi olur tartışması yapıyor olacaktık.
İhtiyatlı olmakta fayda var
Gördüğünüz gibi her ne kadar sanki finansal piyasaları etkileyen şeyler faizler ve TCMB’nin kararlarıymış gibi konuşulsa da asıl belirleyici iç ve dış politik-jeopolitik gelişmeler.
Özellikle de içeride olanlar. Onun için yazının girişinde CHP davasının ertelenmiş olmasının piyasalar üstünde baskı yaratmaya devam edeceğini yazdım. Bu arada mesele sadece bu dava değil.
Bu alanda son 6 ayda yaşananları bir gözünüzün önüne getirin ve kendinizi şunu sorun; “Bu süreçte olan gelişmelerin devamının gelmeyeceğini düşündürecek ne var ortada?”
Ben pek bir gerekçe göremiyorum.
Onun için mevcut baskı yaratan unsurların yanına yenilerinin ilave edilmesi hiç de düşük bir olasılık değil.
Bunlar neler olabilir derseniz bende bunun cevabı yok. Zira bundan 6 ay önce bana bunu sorsaydınız son 6 ayda yaşananları tahayyül dahi edemezdim.
Gelecek her zaman içinde belirsizlik barındırır ama içinden geçtiğimiz dönemdeki kadar yüksek belirsizlik ortamını yakın geçmişimizde hatırlamıyorum. Piyasayla başladık öyle bitirelim; bu belirsizlik ortamı da haliyle ihtiyatı elden bırakmamayı, birkaç günlük heyecanlara çok fazla kapılmamayı gerektiriyor.