Bulutların dağılmasına biraz daha var
Ama baz etkisiyle ama uygulanan yüksek faiz politikasının etkisiyle yıllık enflasyonumuz düşüyor. %40’ın altında geldik. Yıl sonunda da en azından %30’un altına gelineceğini ilişkin genel bir konsensüs oluşmuş durumda. Gerçekleşir ya da gerçekleşmez artık onu zaman gösterecek. Benim bildiğim bir şey varsa o da Türkiye’de iyimser olunması gereken en son makroekonomik göstergelerden biri enflasyon.
Onun için sonuna kadar ihtiyatın elden bırakılmaması gerekiyor. Zaten söylemlerden ve alınan önlemlerden gördüğümüz kadarıyla da hem ekonomi yönetimi hem de Merkez Bankası siyaset izin verdiği ölçüde mücadeleyi sürdürmeye kararlı. Bu anlamda en büyük savaşların verildiği iki büyük cephe var; bunlardan biri kur cephesi diğeri de faiz cephesi.
İhracatçılar başta olmak üzere reel sektörün yoğun bir şekilde faizin düşmesi ve kurun bir miktar yukarı salınmasına ilişkin baskıları, telkinleri var. Bu taleplerde haklılık payı da olabilir ama çıkılan yoldan dönülmesi durumu en başındakinden de daha kötü hale getirebilir. 2025 sonuna kadar muhtemelen bu şikâyetler devam edecek. Zira hem değerlenen TL hem de yüksek reel faiz politikası en azından belli ki yılın sonuna kadar bizimle.
Yatırımlarımızı nasıl yapmalı?
Bu iki önemli bilgi/varsayım bireysel olarak yatırımlarımızı hangi enstrümana yönlendirmemiz ya da yönlendirmememiz konusunda da önemli mesajlar içeriyor. Bu mesajlar uzunca bir süredir birçok yatırımcı tarafından da doğru şekilde okunuyor. Şöyle ki, 2023 yazındaki dolardaki sert yukarı yönlü hareketten sonra TL cinsi varlıkların dolar cinsi varlıklardan daha iyi getiri sağladığı aşikar. Bu köşede bu konuyla ilgili en az 5 yazı yazdığımı hatırlıyorum.
Hatta Merkez Bankası ve ekonomi yönetiminin TL’nin seviyesiyle ilgili uzun yıllardır bu kadar net mesajlar vermediğini, TL’nin reel olarak değerleneceğine ilişkin ibarenin resmi metinlere girmesinin görülmemiş bir şey olduğunu yazmıştım. Buna rağmen hala yatırımlarını dolarda değerlendirenlerin de yakın geçmişin travmalarını üzerinde taşıdıklarını unutmamak lazım. Zaten bu kadar travma üst üste yaşandığı için Türkiye şu anda dezenflasyonist politikayı bu kadar maliyetlere katlanarak ve düşe kalka uyguluyor.
Yatırımlarla ilgili bir diğer husus da düşen faizlerin yatırım stratejisinde herhangi bir değişikliğe sebep olup olmayacağı konusu. Yukarıda bahsettiğim iki mesajdan diğerini hatırlayalım. Bir süre daha yüksek reel faiz vermeye devam edilecek. Bu da faizlerin düşmesinin enflasyonda gerilemeye mukabil gerçekleşeceğini yani bir süre daha yüksek reel faizlerle yaşayacağımızı gösterir. Buradan çıkacak sonuç da vadeli mevduat gibi para piyasası fonları gibi enstrümanların bu dönemde cazibelerinin devam edeceğidir.
Kredi faizleri yavaş düşüyor
Merkez Bankası faizleri düşüyor, bunun yanında mevduat faizleri de düşüyor ama kredi faizleri aynı hızda düşmüyor. Çünkü BDDK’nın kredi büyümeleri üstünde sınırlamaları var. Bu sınırlar devam ettiği sürece kredi faizlerinin hızla düşmesi mümkün değil çünkü bankaların “faizleri düşüreyim, daha fazla kredi vereyim” diye bir motivasyonları yok haliyle. Hal böyle olunca da kredi genişlemesinden nemalanan varlık fiyatları üzerinde baskı devam ediyor.
Bu varlıklar arasında konut, oto ve hisse senetlerini sayabiliriz. Konut tarafında son dönemlerde küçük bir canlanma var ama bu canlanma kredi hacminden değil; beklentiler, yatırım alternatifsizliği, düşen kira çarpanları gibi unsurlardan kaynaklanıyor. Varlık fiyatlarındaki bu kısıtlı ve zaman zaman görülen hareketler en azından yaz sonuna kadar devam edecek gibi duruyor. Sonbahardan itibaren ulusal ve uluslararası şartlar izin verirse daha güneşli günler bizi bekliyor olabilir.