Çin diplomasisi

Prof. Dr. Burak KÜNTAY
Prof. Dr. Burak KÜNTAY DÜNYA’NIN POLİTİKASI burak.kuntay@dunya.com

Hiç unutmam üniversite yıllarımda, ilk derslerimizden birinde çok kıymetli bir hocamız süper güç olmanın gerekliliklerinden bahsetmişti. Bir ülke belli noktalara sahip olmalı, bu noktalarda potansiyeli olmadığı takdirde süper güç olması çok mümkün değil demişti. Bir kere toprağınız müsait olacak, büyük ve önemli topraklarınız olacak. Önemli derken hem stratejik açıdan önemli hem de üretim açısından önemli.

Ekonominiz güçlü olacak, sanayiniz güçlü olacak. Hem üretim hem tüketim pazarına sahip olacaksınız. Teknolojik üstünlüğünüz olacak. Çok güçlü bir ordunuz olacak. Kültürel, bilimsel ve sosyal olarak hakim konumda olacaksınız. Diplomatik olarak yaptırım gücünüzle arabulucu olabileceksiniz.

Herkes kendince başka özelliklerde ekleyebilir. Ama bu tarif önemli bir tariftir. Mesela ABD ve Çin rekabetinden bahsederken bu özelliklerin neredeyse hepsi ABD’ye olduğu kadar Çin’e de uyuyor. Ancak Çin’in Amerika’dan farklı olarak hala kat etmesi gereken yollar var. Ama çok kısa zamanda önemli yollar aldığı da bir gerçek.

Mesela insanlara sorduğunuzda dünyanın en iyi üniversiteleri nerede, çocuğunu nerede okutmak istersin ya da nerede okumak istersin diye. Cevap büyük ölçüde Harvard, Stanford, MIT, Yale olacaktır. Çünkü gerek bilim üretimi, gerekse imkanlar bu üniversiteleri büyük yapmıştır. Tabi ki en önemlisi de bakış açısı.

Son on yıldır Çin üniversiteleri dünyanın ilk onuna girmeye başladı. Bu çok mühim bir gelişme. Eskiden ucuz ve kullan at mal olarak tarif edilen Çin malları şimdi çok ciddi kalitede ve dayanıklılıkta ürünler olmaya başladılar. Ancak hepsinin yanında Çin’in bu son dönemde gözlerden uzak ama çok etkin bir şekilde geliştirmeye başladığı bir husus var. Ticaret ağı, Çin dünyanın yayılmadık yerini bırakmadı. Bu ticari güç, birçok ülkeyle kurulan ikili anlaşmalar ve diyaloglarla öyle bir noktaya geldi ki artık Çin ciddi anlamda bir arabuluculuk gücüne sahip.

Bu arabuluculuk gücünün bir ülkede olabilmesi için gerekli bazı özellikler de vardır. Öncelikle tarafların sizi dinlemesini gerektirecek, iki tarafa karşı da finansal, ticari ya da siyasi gücünüz olacak. Kısacası iki tarafta sizi dinlemek zorunda kalacak, sizden bir menfaati olacak. Daha da önemlisi, eğer herhangi bir şekilde işler yolunda gitmezse taraflarda bir miktar korkuda olacak. Bu korkuyu sadece askeri olarak düşünmemek lazım, ticari ve ekonomik korku gibi.

İşte Çin, tam da bu noktada çok uzun yıllardır büyük bir eşik atlıyor. Ekonomik olarak büyük bir güç, teknolojide artık kaliteli üretim ve pazar yerine sahip. Yanlış anlaşılmasın hem üretim hem tüketim pazarı. Ordusu güçlü, ekonomisi güçlü, coğrafyası müsait kısacası her şeyi var.

Ama yıllardır duymadığımız bir hadise oldu. Çin’in bu bahsettiğimiz güçlerini diplomatik alanda kendinden uzak bir coğrafyada, arabulucu olarak kullandığı önemli bir hadise. Belki gözlerden kaçtı ve çok konuşulmadı ama Çin’in dünya siyasetindeki yerine ışık tutması açısından büyük bir dönüm noktası. Yılların ezeli rakipleri Suudi Arabistan ve İran, ki bunlardan biri kendisini Sünni İslam’ın, diğeri ise Şii dünyasının lideri olarak kabul ediyor.

Buradan başlayan farklılık yıllar içerisinde iki ülkeyi Ortadoğu’nun büyük rakibi ve en önemli iki düşman haline getirdi. Birbirlerine yakın ülkelerde farklı grupları desteklemeleri, her açıdan karşılıklı misilleme yapmaları, kısacası iş öyle bir noktaya geldi ki Suudi Arabistan‘a sorsanız İsrail mi İran mı diye, neredeyse İsrail daha yakın müttefikimiz diyecek durumda. Tabi ki işin içinde bir de Arap ve Pers etnik geçmişi var.

İşte tüm bu farklılıklar, gerginlikler, hatta savaşlar gölgesinde iyiden iyiye bozulan Suudi Arabistan ve İran ilişkileri birbirlerinin ülkesindeki büyükelçilikleri kapatacak kadar sert bir noktaya geldi. Bu ne demek, diplomatik ilişkileri bile kesiyoruz demek. Yıllardır da bu şekilde devam eden gergin ortam hep düşüş halindeydi. Geçtiğimiz günlerde Çin’in arabuluculuğuyla bu iki ülkenin temsilcileri oturdu konuştu ve karşılıklı olarak büyükelçilik açmaya karar verdiler. Bu basına yansıyan kısmı, bu iyileşme sürecinin çok daha fazla ilerlemesi muhtemel. Yeni yumuşamalar da Çin’in arabuluculuğunda beklenebilir.

Bugün sizlerle Suudi Arabistan ve İran arasında yaşananları paylaşmayacağım, konumuz bu değil. Konumuz Çin’in yeni bir evreye doğru geçmesi. Artık böyle önemli rakip ülkelerin arasında arabuluculuk yapacak noktaya gelmesi. Ekonomik gücünü ve ticari gücünü siyasi olarak kullanmaya başlaması, hem de kendisinden çok uzaktaki bir coğrafyada etkin olabilmesi. Sebebi her ne olursa olsun adil bir arabulucu olarak görülmesi. Tabii ki ticari çekinceleri bir kenara koyuyorum.

Çin’i bundan sonra kendisinden uzak coğrafyalarda, hiç beklenmeyen zamanlarda, beklenmeyen siyasi krizlerin ortasında bir arabulucu olarak göreceğiz. Çünkü bu sadece iyi niyetle olmaz. Arabuluculuk için güç ve menfaat diğer ülkelerin sizi dinlemesi gereğini doğurur. Ama bir yandan da bunu kullanacak siyasi inisiyatif gerekir.

Artık Çin’in süper güç olma noktasında gerçekten gerekli olan siyasi arabuluculuk kuvvetine, askeri, siyasi, ticari ve ekonomik olarak ulaşmış olduğu bir gerçek. Tek mesele bunu kullanma noktasında ki zamanlaması. Suudi Arabistan ve İran arabuluculuk süreci, bundan sonrası için çok büyük bir sinyal olacaktır. Diplomaside artık her şey çok farklı olacak.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
G20’nin diğer yüzü 14 Eylül 2023
Soçi zirvesi 07 Eylül 2023
Bu kış sert geçecek 31 Ağustos 2023
Uydu savaşları 24 Ağustos 2023
NATO ve İsveç   13 Temmuz 2023
Fransa'da neler oluyor? 06 Temmuz 2023
Blinken’in Çin ziyareti 22 Haziran 2023
Trump, Mar-a-Lago 20 Haziran 2023