Denizcilikte İskandinav ekolü yükseliyor
İsveçli üretici Delta Power Boats’un yılda 30 ila 50 tekne üretilen Estonya’daki tersanesinde kullanılan karbon malzeme teknolojisi sayesinde çok yüksek hızlarda ve daha konforlu tekneler yapılıyor.
Dünya denizciliği, tekne üreticiliği bir yandan yenilikçi, bir yandan da geleneksel şekillerde yola devam ederken, ana akımın dışındaki farklı markalar da daha dikkat çekici adımlar atıyor. Baltık Denizi’nin, Kuzey Avrupa’nın çetin koşullarında, daha çok kapalı havalarda yapılan seyirler, güneş olmayan puslu havalar, Akdenizliler için depresyon kaynağı, mutsuzluk olarak değerlendirilebilir. Fakat İskandinavlar kendi koşullarına Viking ruhuyla adapte olmuşlar ve teknelerde mutlu olacak yöntemi, konforlu, bol kabinli ergonomik üretimlerle gerçekleştirmişler.
Delta’nın Türkiye Temsilcisi, Mona Marine Kurucusu dostum Cenk Uslucan’la birlikte Delta’nın farklı bir üretim metodunu görmek üzere geçen haftalarda Estonya’ya gittik. 3 saatlik bir Talin uçuşunun ardından, 32 dakikalık bir iç hat uçuşuyla 30 bin nüfuslu Kuressaare Adası’na geldik. Burası öyle küçük bir ada ki havalimanına apartman kapısından giriyor, otopark parası ödemeden aracınızı park ediyor, neredeyse hiç güvenlik görmüyorsunuz. Uçak da zaten tıpkı özel jet gibi kapıya yanaşıyor.
En çok 8 ila 30 metre arasında üretim
Yılda 30-50 adet üretim kapasitesine sahip Delta Power Boats’un oldukça büyük tersanesine ulaşmamız 2 dakika bile sürmüyor. 30 yılı aşkın süredir tekne üreten Delta, daha çok 8 ile 30 metre arasında üretim yapıyor. Üretimde yaklaşık 100 kişi çalışıyor, markanın ikinci kuşak temsilcisi olan 26 yaşındaki Artur Alpstal, “Yönetimsel olarak üretimin her anını kontrol etmek istiyoruz, o yüzden daha çok sayıda üretim değil, kaliteli üretimi hedefliyoruz” diyor. Markanın en temel özelliği ise tüm üretim koşullarında kullanılan yüksek kaliteli karbon malzeme ve bu karbon malzeme için geliştirilen teknoloji. Bu sayede çok yüksek hızlarda, çok daha konforlu ve malzeme tüketiminin düşük seviyelerde tutulduğu bir tasarım ve üretim oluşturulmuş. Delta’yı diğerlerinden ayıracak en temel özellik bu. Karbon kullanımı ile birlikte daha hafif bir gövde yaratılmış, bunun için de karbon infüzyon sistemi geliştirilmiş. Klasik bir İskandinav kültürü olan ahşap kullanımı ve detaylardaki ince işçilik tersanedeki teknelerin en önemli özelliklerinin başında geliyor. Üretimin her aşamasında yüksek kalite ve kalite kontrol esas. Teknedeki banyo, su sistemi, elektrik, atık, motorlar, duşlar, yataklar, vs. aklınıza ne gelirse gelsin sıkı bir kontrol yapılıyor.

Estonya’daki ekonomik bağlama fiyatları
Üretim süreçlerini ve son kontrol havuzunu gezdikten sonra teknelerden biriyle seyre çıkmaya karar veriyoruz. Hemen birkaç adım mesafede bulunan boş marinaya gidiyoruz. Türkiye’deki marina fiyatlarından bahsederken Artur Alpstal’ın yüzünde büyük bir şaşkınlık ifadesi beliriyor. Estonya’daki marinalarda oldukça ekonomik bağlama fiyatları, tertemiz pontonlar ve sıkı bir temizlik uygulamaları mevcut.

Keskin bir gövde
Baltık Denizi’ne çıktığımızda yer yer kayalık ve kapkara bir denizle karşılaşıyoruz. Seyir sırasında derinlik hiç artmıyor. Buradaki 2 - 3 metre bantlarındaki derinlik benim gibi yelkenciler için kâbus. Ama sonuç olarak bir motor yattayız. Delta 48 ikiz Volvo Penta Inboard’un gövdesi o denli keskin ki 30 knot gücündeki rüzgarda dümeni bırakıp, sancak alabanda yaptığımızda kendi etrafımızda dönüyoruz. Dümende 42 knot seyir hızına kadar çıktığımızda ise inboard makinenin sesini ve vibrasyonunu duyuyoruz. Sesten hoşlanmayanlar için makinenin outboard opsiyonları da bulunuyor. Türkiye’de yakında 10 ve 14 metrelik tekneler satışa sunulacak. Önümüzdeki yıllarda ise 30 metreye kadar farklı boy ve ebatlarda tekneler bulunabilecek.
Alman saatleri parlıyor
Cenevre’de düzenlenen “Watches and Wonders” saatçilik fuarında, dünyanın en önemli markaları saatçilikteki hünerlerini sergilediler.
Fuarda, İsvriçreli saat markalarının yanısıra dünyanın önemli saat üreticileri de vardı. Dikkat çeken markaların başında gelen ve “Almanya’nın Patek’i” olarak adlandırılan A. Lange &Söhne, sofistike horolojik özelliklerden biri olan “Minute Repeater Perpetual” ile ön plandaydı.

Saatteki yeni mekanizma, zor üretimli kombinasyonun da kalbini oluşturdu. Emaye kadran ve 50 limitli platin versiyon.
Süper akustik minute repeater versiyon ise geçmişle günümüzün saatçiliğine bir referans olacak gibi. Yani her saat başında çalan bir kol saatinizin, bir sanat eserinizin olduğunu ve o sesleri duymak için adeta saatleri, dakikaları saydığınızı hayal edin. İşte Almanlar bu tüketiciyi hedeflemiş. 1815 olarak adlandırılan bir diğer yeni model de isminden anlaşılacağı gibi markanın kuruluş yılına atıfta bulunuyor.

Papatyadan esinlenen lüks otomobil
İngiltere’nin ve dünyanın en prestijli otomobil üreticisi olan Rolls-Royce, bir müşterisinin en sevdiği doğa yürüyüşü parkurundan ilham alarak otomobil tasarladı. Tamamen özel bir sipariş için üretilen terzi işi Daisy, High Tras Dağları’ndaki patikada bulunan papatyalardan esinlenilerek tasarlanmış. Papatya çiçeği, toz mavisi dış gövdeye uygulanan tek Coachline’ı tamamlayacak şekilde elle boyanmış.

Black Badge Pantheon ızgara, “Spirit of Ecstasy” heykeli ile bir kontrast oluşturmuş. “Cullinan Daisy”, doğa yürüyüşü seven müşterinin beklentilerine uymak için bolca saklama alanı ve özel bagaj tabanıyla üretilmiş. İç mekan patronlara layık. Özel el işçiliği, ince ahşap detaylar ve bolca emekle üretilmiş olan Daisy’nin iç mekanı koyu koltuk seçimiyle donatılmış. Otomobilin dış tasarımında da belirli noktalarda yine papatya detayı bulunuyor.
