Doğurganlık hızı kritik düzeye indi

Naki BAKIR
Naki BAKIR MAKRO BAKIŞ naki.bakir@dunya.com

Türkiye’de on yıldır gerileyen doğurganlık hızı 2024 yılında 1,48’e kadar indi.

Nüfusun kendini yeni­leyerek optimal bü­yüklükte kalması için gerekli olan ve ekonomik ve sosyal dengeler açısından ide­al düzeyi 2,1 çocuk olarak kabul edilen toplam doğurganlık hı­zı, Türkiye’de 1,48’e kadar düş­tü. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2024 yılı doğum ista­tistiklerini açıkladı. Buna gö­re geçen yıl canlı doğan bebek sayısı 937 bin 559 oldu. Canlı doğumlar önceki yıla göre yüz­de 2,5 düşüş kaydetti. 2014’te 1 milyon 351 bin 88 olan yıllık sa­yı izleyen dönemde sürekli ge­rileyerek ilk kez 2023’te 1 mil­yonun altına düşmüştü.

Doğurganlık hızı alarm verdi

Bir kadının doğurgan oldu­ğu dönem olan 15-49 yaş gru­bunda doğurabileceği ortala­ma çocuk sayısını ifade eden ve 2024 yılında 1,5’in de altına inen toplam doğurganlık hızı, Türkiye tarihindeki en dip dü­zeyi görmüş oldu. 2001 yılın­da 2,38 çocuk olan bu düzey, 2014 yılından itibaren aralık­sız düşüş seyri izledi. Toplam doğurganlık hızı, son sekiz yılda nüfusun ideal yenilen­me seviyesi olan 2,1’in altın­da kalmaya devam etti.

Eko­nomik belirsizlikler, yaşam standardında düşüş, çocuk yetiştirme maliyetlerinde ar­tış gibi faktörlerin etkili oldu­ğu doğurganlık hızındaki dü­şüşün sadece büyük kentler ve eğitimli nüfusla sınırlı kalma­dığı, ülke genelinde yaygın ol­duğu dikkati çekiyor.

Düşük toplam doğurganlık hızı, kadın başına düşen ortalama çocuk sayısının nüfusun yenilenme düzeyinin altına düşmesi anlamına geliyor. Yenilenme düzeyi genellikle, bir kuşak boyu sürdüğü takdirde nüfusun kendini yenileyerek sabit bir büyüklükte kalması için gerekli olan 2,1 çocuk olarak kabul ediliyor.

Doğurganlıktaki değişimin kalıcı sonuçları ancak bir kuşaktan diğerine uzun yıllar içerisinde gözlemlenebiliyor. Yıllık hesaplanan doğurganlık hızlarındaki değişiklikler ise dönemsel etkilere bağlı bulunuyor. Ekonomik krizler, doğal afetler, salgın hastalıklar gibi olaylar doğurganlık hızlarını geçici olarak etkileyebiliyor.

Bu etkiler ortadan kalktığında doğurganlık hızı dalgalanma gösterebiliyor. Uzmanlar, Türkiye’de son yıllarda yaşanan ekonomik sıkıntılar, COVID-19 pandemisi, deprem ve diğer afetler gibi olayların, doğurganlık hızlarının düşmesinde önemli rol oynadığını belirtiyor.

Doğurganlığa ilişkin göstergeler

-Doğurganlık hızının en yüksek olduğu iller 3,28’le Şanlıurfa, 2,62 ile Şırnak, 2,32 ile Mardin; en düşük olduğu iller 1,12 ile Bartın ve Eskişehir, 1,15’le Zonguldak ve Ankara, 1,17 ile İzmir.

-Doğurganlık hızı 2,1’in altındaki illerin 2017’de 57 olan sayısı 2024’te 71’e ulaştı.

-Doğurganlık hızı 1,5’in al­tında il sayısı 2017-2024 dö­neminde 4’ten 55’e yükseldi.

-2017’de doğurganlık hızı 3 ve üzeri 10 il varken, 2024’te bu düzey sadece Şanlıurfa’da.

-Yüksek öğretim mezunu annelerin doğurganlık hızı 2024’te 1,22 olurken, bu düzey en yüksek 2,65 ile okuma yazma bilmeyen ya da bilse de bir okul bitirmemiş annelerde.

-2024’te kır olarak sınıflandırılan yerlerde 1,83 olan doğurganlık hızı, orta yoğun kentsel yerlerde 1,58 ve yoğun kent sınıfındaki yerlerde ise 1,39.

-Bin nüfus başına doğum sayısı kaba doğum hızı) 2001-2024 arasında 20,3’ten 11’e indi.

-2001 yılında binde 144 ile en yüksek 20-24 yaş grubunda olan yaşa özel doğurganlık hızı, 2024’te binde 100 ile 25-29 yaş grubunda.

-2024’te doğumların yüzde 41,9’u ilk, yüzde 30,3’ü ikinci, yüzde 16’sı üçüncü, yüzde 11,5’i ise dördüncü ve üzeri doğum olarak gerçekleşti.

-15-19 yaş grubunda bin ka­dın başına düşen ortalama canlı doğan çocuk sayısını gösteren “adölesan doğur­ganlık hızı” 2001-2024 ara­sında 49’dan 10’a düştü.

-2024’te 2’nci doğumunu yapan annelerin ilk doğumu ile bunun arasındaki ortalama süre 4,3 yıl, 3’üncü doğumunu yapanların 2’nci ile arasındaki ortalama süre ise 5,4 yıl oldu.

-Annenin 2’nci ile birinci doğumu arasındaki ortala­ma sürenin en kısa olduğu il 2,7 yıl ile Şanlıurfa, en uzun olduğu il 5,4 yılla Kırklareli.

-Doğum yapan annelerin 2001’de 26,7 olan ortalama yaşı 2024’te 29,3’e çıktı.

-İlk doğumunu gerçekleştiren annelerin 2024’te ülke genelinde 27,3 olan ortalama yaşı, 24,4’le en düşük Şanlıurfa, 29,4’le en yüksek Tunceli’de.

Türkiye, düşük AB düzeyini yakınsadı

 Toplam doğurganlık hızı, yaşlanan nüfus, iş gücü açığı, büyüyen sosyal güvenlik maliyetleri gibi sorunların öne çıktığı Avrupa Birliği (AB) üye ülkeleri ortalamasında 1,38 çocuk düzeyinde. Buna göre Türkiye, 2024 itibarıyla düşük doğurganlık hızında AB ortalamasına yaklaşmış bulunuyor. Ancak bu oran AB ülkeleri içinde de farklılık gösteriyor. AB üyesi 27 ülke içinde en yüksek toplam doğurganlık hızına 1,81 çocukla Bulgaristan sahip olurken, en düşük toplam doğurganlık hızına sahip ülke ise 1,06 çocukla Malta. Toplam doğurganlık hızında Türkiye, AB üyesi ülkelerle yapılan sıralamada 9’uncu durumda.

Düşük doğurganlık nüfusu azaltır mı?

 Doğurganlığın yenilenme düzeyinde olduğu 2014 yılında 77,7 milyon olan Türkiye nüfusu doğurganlığın 10 yıl boyunca azalmasına rağmen artarak 2024 yılında 86 milyonun üzerine çıktı. TÜİK’in 2018 nüfusunu ve doğurganlık düzeyini temel aldığı nüfus projeksiyonlarının düşük nüfus senaryosunda 2050 yılında 100 milyon yaklaşan bir nüfus öngörülmüştü.

Ancak doğurganlık düşüşü bu projeksiyonlarda revizyona yol açtı. Mevcut doğurganlık düzeyi dikkate alındığında 2050’ye kadar nüfusun artmaya devam etmesi ve 93 milyon 774 bine ulaşması bekleniyor. Nüfusun azalabilmesi için doğurganlık hızlarının uzun süre düşük seyretmesi gerekiyor.

Türkiye’nin nüfusu artmaya devam ediyor ve hala gençler toplam nüfusun önemli bir bölümünü oluşturuyor. Dünya genelinde olduğu gibi ortalama insan ömrünün uzaması ile yaşlı nüfus oranı her geçen gün artıyor. Halen yüzde 10’larda olan yaşlı nüfus oranının ömrün uzamasının yanı sıra doğurganlığın da azalmasıyla daha da artacağı öngörülüyor.

Düşük doğurganlık her zaman kötü mü?

Uzmanlar, nüfusun sadece sayısal büyüklük olarak değil, niteliksel özellikleriyle birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirtiyor. Değişen teknoloji, toplumsal değerler ve ekolojik koşullara göre nüfus büyüklüğü ile ilgili politikalar geliştirilmesi gereğine işaret eden uzmanlar, bu çerçevede düşük doğurganlığın her zaman olumsuz bir durum olmadığına ifade ediyor. Ekolojik denge, kaynakların sürdürülebilir kullanımı ve çevresel etkiler göz önüne alındığında, düşük doğurganlığın olumlu sonuçları da olabileceği vurgulanıyor.

Ayrıca, nüfus artışının kontrol altına alınmasının, eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerin kalitesinin artırılmasına yardımcı olabileceği belirtiliyor. Türkiye gibi genç işsizliğinin yüksek olduğu ülkelerde nüfusun hızlı artmasının ekonomik katkısından söz edilemeyeceği, ancak düşük doğurganlığın uzun vadeli etkilerini de göz önünde bulundurmak ve bu sürecin yönetimini doğru bir şekilde yapmak gerektiği vurgulanıyor.

Doğurganlık oranını artırmak için neler yapılması gerekiyor?

Bu alanda bilimsel nitelikli araştırmalar yürütmek amacıyla 2004’te kurulan Nüfusbilim Derneği, doğurganlık hızındaki düşüşün tersine çevrilmesi konusundaki temel politika ve önerilerini şöyle sıralıyor:

-Doğurganlık hızlarını artırmayı amaçlayan örneğin, iş-yaşam dengesini iyileştirmeye yönelik politikaların uygulanması.

-Esnek çalışma saatleri, uzaktan çalışma imkânları ve annelik ve babalık izni gibi düzenlemelerin iyileştirilmesi.

-Özellikle kadınların iş gücüne katılımını teşvik edici politikalar ve herkes için sosyal güvence kapsamında çalışma imkânı.

-Ailelerin çocuk bakım masraflarını azaltmak için sağlanacak destekler veya düşük maliyetli, kaliteli çocuk bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması.

-Ailelerin daha iyi koşullarda yaşamasını sağlayacak düzenlemelerle uygun fiyatlı konutların sağlanması, genç çiftlerin çocuk sahibi olma kararlarını olumlu yönde etkilemek için ev sahibi olmalarının kolaylaştırılması.

-Ailelerin standardını artıracak­sosyal yardımların yükseltilmesi.

-Özellikle gençlere aile planlaması ve cinsel sağlık konularında verilen eğitimler verilmesi, meydana gelen gebeliklerin planlı ve sağlıklı olmasının hedeflenmesi.

-Cinsiyet eşitliğinin hayata geçirilmesini sağlayacak yasal düzenlemeler ve politikalar, kadınların hem iş hayatında hem de aile içinde aktif ve eşit roller üstlenerek iş-yaşam dengelerini sağlıklı bir biçimde kurmaları.

Düşük doğurganlık hızı nedir?

Düşük toplam doğurganlık hızı, kadın başına düşen ortalama çocuk sayısının nüfusun yenilenme düzeyinin altına düşmesi anlamına geliyor. Yenilenme düzeyi genellikle, bir kuşak boyu sürdüğü takdirde nüfusun kendini yenileyerek sabit bir büyüklükte kalması için gerekli olan 2,1 çocuk olarak kabul ediliyor. Doğurganlıktaki değişimin kalıcı sonuçları ancak bir kuşaktan diğerine uzun yıllar içerisinde gözlemlenebiliyor.

Yıllık hesaplanan doğurganlık hızlarındaki değişiklikler ise dönemsel etkilere bağlı bulunuyor. Ekonomik krizler, doğal afetler, salgın hastalıklar gibi olaylar doğurganlık hızlarını geçici olarak etkileyebiliyor. Bu etkiler ortadan kalktığında doğurganlık hızı dalgalanma gösterebiliyor. Uzmanlar, Türkiye’de son yıllarda yaşanan ekonomik sıkıntılar, COVID-19 pandemisi, deprem ve diğer afetler gibi olayların, doğurganlık hızlarının düşmesinde önemli rol oynadığını belirtiyor.

Doğurganlık hızı kritik düzeye indi - Resim : 1

Doğurganlık hızı kritik düzeye indi - Resim : 2

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar