İnsanı yaşatan ortaklıklar ve ortak kültür
Bilginin kolay ulaşılabilir ve her yerde olduğu bir dönemdeyiz, bilginin değeri ve gerçekliği değişiyor. Yapay zeka “bilgi edinmek, depolamak ve işlemek” ihtiyacını karşılayarak insan becerilerinin yerine geçiyor.
İnsanı farklı kılan önemli bir gerçek ise, birlikte yarattığı kültür, ortak değerler, inançlar, düşünceler, davranış ve yaşam biçimleri. Bizi geçmişten bugüne getiren ve hayatta tutan en güçlü kasımız “ortaklıklar” BM Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları 17: Amaçlar İçin Ortaklıklar ne diyor? 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Gündemini başarı ile uygulayabilmek için her seviyede güçlü, kucaklayıcı ve entegre işbirliklerine ihtiyacımız var.
Ortaklık, gönüllülük, sorumluluk ve zorunluluk
Sürdürülebilir yaşam için kolektif dönüşüm çağrısı ile Sürdürülebilir Eğitim Gelişim ve Mükemmellik Derneği (SEGM) “Ortak Miras & Ortak Gelecek Buluşmaları” düzenlemeye başladı. Hedef farklı sektörlerden paydaşları bir araya getirerek çözüm odaklı bir iş birliği ağı oluşturmak. İlk buluşma 15 Mayıs 2025 tarihinde gerçekleşti.
“Geçmişi bilmeden, bugünü anlamadan, herkes için yaşanabilir bir geleceği inşa edemeyiz” diyen SEGM Başkanı Çağlar Çabuk şunları söyledi. “Kurumsal sürdürülebilirlik çevre dostu üretimle sınırlı değil; etik değerlerden kültürel mirasa, çalışan haklarından toplumsal kapsayıcılığa bütünsel bir yaklaşım. Dünya nüfusu 8,2 milyar, Türkiye’nin nüfusu ise 87,6 milyon.
117 milyon kişi savaş, kuraklık ve yoksulluk gibi nedenlerle yerinden edildi. Artık sadece umut değil, güvenli bir gelecek arıyorlar. İşte bu noktada ortaklık kavramı devreye giriyor. Ortaklık yalnızca sınırları değil, vicdanı da paylaşmaktır. Hem coğrafi hem de etik bir sorumluluktur. Hiçbirimiz başkalarının kaybı üzerine bir gelecek inşa edemeyiz. Toplumlar güçlüdür; ancak birlikte hareket ettiklerinde daha da güçlü hale gelir.”
Etkinlikte “Gönüllülükten Zorunluluğa: Sürdürülebilirlikte İş Dünyasının Sorumluluğu” panelinin moderatörüydüm. İstanbul Kültür Üniversitesi Rektör Yardımcısı Burcu Yavuz Tiftikçigil, Marka, İletişim ve Strateji Danışmanı – KİD Yönetim Kurulu Üyesi Ebru Ertan Bilge ve Strateji360 Kurucu Ortağı Dr. Hakan Aslan ile sürdürülebilirlik yolculuğunda eğitim kurumlarının önemi, iletişim stratejilerinin etkisi ve teknolojinin sunduğu avantajları konuştuk “Sürdürülebilirlik iş dünyası için gönüllü olmaktan çıkıp neden ve nasıl stratejik ve zorunlu bir sorumluluğa dönüşüyor?” sorusunun cevaplarını aradık.
Paneli “gönüllük, zorunluluk, sorumluluk» kavramlarının anlamını düşünmeye davet ederek başlattım. Türk Dil Kurumu bu kavramları nasıl tanımlıyor? Gönüllülük; karşılıksız iş yapmak, bir işi yapmayı hiçbir yükümlülüğü yokken isteyerek üstlenmek.
Zorunluluk; kaçınılmazlık, yapmak zorunda kalma durumu, gereklilik. Sorumluluk; kişinin kendi davranışlarını veya kendi yetki alanına giren herhangi bir olayın sonuçlarını üstlenmesi. Gönüllük kavramının ülkemizde yeterince doğru anlaşılmadığını ve uygulanmadığını düşünüyorum. Gönüllü olmak “bir işi gönlü isterse yapmak, gönlü istemezse yapmamak” olarak yorumlanıyor.
Oysa gerçekte gönüllülük, bir işi sorumluluk bilinci ile gönülden yapmaktır. Gerçek ve etkili bir dönüşüm için, bu üç kavram birlikte çok değerli. Evet dönüşmek zorundayız. Zorunda kaldığımız bu süreci gönülden, sorumluluğumuzun öneminin ve etkisinin farkında olarak gerçekleştirebilirsek, dönüşümün gücü artacak ve çoğalacak. Ortak kültür oluşumunda etkisi çok güçlü ve yaygın olan iş dünyasının bu farkındalıkla atacağı adımlar, dünyanın geleceği için çok önemli.