İşlenmeyen tarım arazileri, gerçekler ve izlenen politikalar

Tarımsal üretimin en temel faktörü… Me­deniyet tarihini şekillendiren bereketli hilalin özü, aynı zamanda güç ve iktidarın da anahtarı… Dün olduğu gibi bugün de kimi zaman efendiliğin, kimi zaman köleliğin be­lirleyicisi. Evet, tarım arazilerinden söz edi­yorum.

Avcı-toplayıcı toplumlarda kıymeti daha az bilinen, bugün ise 8,5 milyar nüfus ve tüketim iştahının büyümesi sonucu hiç olmadığı kadar değerlenen toprak… Bir avuç toprak sadece geçmişin hatırası değil; gele­ceğin de en stratejik üretim sahası.

Âtıl arazi = Kaynak israfı

Ülkemizde de kırsalın terkedilmesi ve çiftçiliğin bırakılması konularının merke­zinde tarım arazileri yer alır.

Ülkelerin gelişmişlik sürecinde kırsal nü­fusun payı azalırken, kentsel nüfus giderek artar. Bu doğal bir süreç olarak kabul edilir. Çünkü tarımda teknoloji kullanımı ile artan işgücü verimliliği, tarımda işgücü ihtiyacını azaltıyor.

Arazi varlığı bakımından dünya­da 17. sırada yer alan ülkemizde, 23,8 milyon hektar tarım arazisini yaklaşık olarak 3 mil­yon tarım işletmesi işliyor. Ekonomik ola­rak sulanabilir arazi miktarımız 8,5 milyon hektar ve bunun halihazırda %85’ini sulaya­biliyoruz. Sulama, toprak verimliliğini 3-7 kat artırabiliyor. Bu nedenle çok önemli ve üretim planlamasının en belirleyici kriteri. Ancak iklim krizi, son yıllarda ülkemizin sa­hil ve iç bölgeleri başta olmak üzere, tarım­sal üretimdeki risk ve belirsizliği artırıyor.

Artan üretim maliyetleri, eğitim ve sağlık altyapısı talepleri, kentlerin ışıltılı cazibesi vb. nedenler, özellikle gençleri kırsal alan­dan uzaklaştırıyor. Bu yüzden zaman zaman boş kalan tarım arazilerine şahit oluyoruz. Ancak bu arazilerin miktarı konusunda eli­mizde sağlıklı veri yok maalesef. Halen sa­hada devam eden tarım sayımı sonuçları bi­ze bunu gösterecek.

İşlenmeyen arazilerin kiralanması

Bu konuda Tarım ve Orman Bakanlığı iki yıl önce bir yönetmelik çıkarttı ve üst üste iki yıl işlenmeyen tarım arazilerinin Bakan­lıkça kiraya verileceğini ilan etti. Mülkiye­ti korunarak aslında milli servet olan tarım arazilerinin âtıl kalmamasını ve arazi sahi­binin de kira geliri elde etmesini sağlamak oldukça iyi bir girişim.

Bununla birlikte Danıştay, bu düzenleme­yi Anayasa’ya aykırı bularak Anayasa Mah­kemesi’ne taşıdı. Ancak yürütmeyi durdur­ma kararı olmadığından uygulama devam ediyor. Mülkiyet hakkında müdahale etme­yen, tamamen kamu yararı gözetilen ve geliş­miş ülkelerde başarılı örnekleri olan bu uy­gulama konusunda Danıştay’ın kararı şaşır­tıcı.

İki yıl önce yönetmelik yayınlandığında da bu arazilerin küçük çiftçilerden alınarak büyük şirketlere verileceği konusunda yay­gın bir dezenformasyon yapılmıştı. İki yılın sonunda, illerdeki arazi tespit komisyonları işlenmeyen arazileri belirledi ve nihai liste­ler ilan edildi. Muhtemelen kasım ayında ki­ralama süreçleri başlamış olacak. Listeler askıda olduğundan ihtiyatla belirtmeliyiz ki öyle iddia edildiği gibi milyonlarca hektar tarım arazisi boş tutulmuyor. Kesin olmayan verilere göre 300 bin dekar arazi tespit edil­miş. Şimdi de bu oranın küçüklüğünden yola çıkarak uygulama eleştiriliyor.

Amaç hasıl olmuş görünüyor

Oysaki düzenleme aslında amacına ulaş­mış oluyor. Çünkü arazi sahipleri, arazile­rinin bu şekilde kiralanmaması için kendi­leri işliyorlar. Zaten istenen de bu değil mi? Tarım arazileri konusunda yapılanlar elbet­te ki bundan ibaret değil. Tarım Arazileri­nin Kullanımının Etkinleştirilmesi (TAKE) Projesi ile 4,7 milyon dekar alan tarımsal üretime kazandırılırken nadas alanları 2,5 milyon dekar azaltıldı. Yine tarım işletmele­rinde parçalılığı önlemeyi amaçlayan arazi toplulaştırma çalışmaları da devam ediyor.

Ezcümle; toprağımız, en büyük serveti­miz. Akılcı politikalarla iklim tehdidini fır­sata çevirmek mümkün. Kutuplaşmadan or­tak aklı tesis etmeli ve aynı gemide, tehlikeli sularda yol aldığımızı unutmamalıyız.

Yazara Ait Diğer Yazılar