İsrail’in “antisemitizm” çığlıkları artık işe yaramıyor
2. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası tarafından 20’nci yüzyılın en büyük soykırımlarından birine, “Holokost”a maruz kalan Yahudi halkının torunlarından bazıları, şimdi Gazze’de Filistinlilere yönelik soykırıma imza atarken, İsrail’in kendisini eleştirenlere yönelik attığı “antisemitist” çığlıkları artık işe yaramıyor.
Neden mi? Çünkü 7 Ekim Hamas saldırılarının ardından Batı’nın desteğini arkasına alarak Gazze’ye saldıran İsrail devletinin, Gazze’de Filistinlilere yönelik işlediği zalim suçlar ve katliamlar çok uzun süredir dur-durak bilmeden devam ediyor. İsrail›in Gazze›de insani yardımları engellemesi ve bunun sonucunda yaygın açlığın ortaya çıkması, uluslararası kamuoyunun İsrail’in davranışlarını giderek daha fazla sorgulamasına yol açtı.
İki devletli çözüm yeniden gündemde
Son olarak BM Güvenlik Konseyi üyesi ve Avrupa Birliği’nin iki önemli sütunundan biri olan Fransa’nın Cumhurbaşkanı Emanuel Macron, Eylül’deki BM Genel Kurulu’nda ülkesinin Filistin devletini tanıyacağını açıkladı. Macron’un bu açıklaması, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun gömdüğü ve üzerini çimentoyla kapattığını düşündüğünü “iki devletli çözüm” konusunu yeniden gündeme getirdi. New York’taki Birleşmiş Milletler’de dün (pazartesi) gerçekleştirilen bakanlar zirvesinde, 110’dan fazla ülkenin temsilcileri, iki devletli çözümü yeniden gündeme getirmek ve bu çözümü ilerletmek için somut adımlar belirlemek amacıyla bir araya geldi.
Fransa diğer ülkeleri de ikna etmek istiyor
Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Pazar günü yayınlanan La Tribune Dimanche gazetesine verdiği röportajda, bu konferansı “diğer ülkeleri de Fransa ile birlikte Filistin devletini tanımaya ikna etmek için kullanacağını” söylemişti.
Barrot, “New York’ta diğer ülkelerin de bize katılması için bir çağrı yapacağız, böylece 21 Eylül’de doruğa ulaşacak daha iddialı ve zorlu bir dinamik başlatacağız” dedi.
Tabi ki New York’taki bu konferans İsrail devleti ve onun en büyük destekçisi ABD Başkanı Donald Trump tarafından kınandı ve boykot edildi. Ancak Trump’ın “yaptırım” tehdidine karşı 193 BM ülkesinden Filistin devletini tanıyan 142’sinin önemli bir bölümü konferansa katıldı.
Ehud Barak’tan “Netanyahu devrilsin” çağrısı
Öte yandan gözardı edilmemesi gereken bir diğer dinamik de İsrail’in içinden Netanyahu’ya karşı yükselen sesler. İsrail’de özellikle de Hamas’ın elinde tuttuğu rehinelerin aileleri ve yakınları başta olmak üzere sürekli Netanyahu karşıtı protesto gösterileri düzenleniyor. Son olarak İsrail eski Başbakanı Ehud Barak, “İsrail bir parya devlet haline geliyor. Netanyahu devrilene kadar kitlesel şiddet içermeyen sivil itaatsizlik eylemlerine ihtiyacımız var” çağrısında bulundu. Ehud Barak, Netanyahu ve kabinesindeki aşırı sağcı bakanları “ülkeyi yok etmek isteyenler” olarak tanımlayarak, “Ülkeyi demokrasinin cesedi haline gelmekten kurtarabilecek tek yol, Netanyahu hükümeti değiştirilene veya başbakan istifa edene kadar ülkenin tamamen kapatılmasıdır” önerisinde bulundu.
Barak, İsrail Başbakanı’nın politikalarını, “Aşırı sağcı bakanlar Itamar Ben-Gvir ve Bezalel Smotrich’in mesihçi vizyonunu baş döndürücü bir şekilde takip eden, ultra-Ortodoks topluluğun açgözlü sömürüsünü ve BibiLeaks olaylarına bulaşmış Netanyahu’nun kişisel çıkarlarını gözeten sorumsuz bir liderlik” olarak tanımladı ve Netanyahu’nun yargılanması çağrısında bulundu.
Şurası bir gerçek, Netanyahu bu savaşın devam etmesini istiyor. Dolayısıyla gerek Fransa’nın gerekse de diğer devletlerin Filistin devletini tanıyacağını açıklaması, Gazze’deki katliamı durdurmayacak. Zira Netanyahu, ABD Başkanı Donald Trump ona emretmedikçe Gazze’deki savaşı sona erdirmeye niyetli olmadığını açıkça ortaya koydu.
Ancak yine de bu girişimler İsrail›i diplomatik olarak izole etmek ve uluslararası kamuoyunun “iki devletli çözüm” baskısını artırması açısından önem taşıyor. Özellikle de BM Güvenlik Konseyi üyesi olan Fransa’nın Filistin devletini tanıma niyetini açıklaması, Filistin ulusal hareketi için inkar edilemez bir somut başarı anlamına geliyor.