İsviçre usulü sorun çözmek

Özgür HATİPOĞLU
Özgür HATİPOĞLU DERİN BAKIŞ ozgur.hatipoglu@dunya.com

Bankacılık sistemi ve “özel bankacı”larıyla ünlü İsviçre’nin kendi adını da taşıyan bankası Credit Suisse (CS) 167 yıl boyunca başarıyla (bu konu gerçekten tartışmaya çok açık) bankacılık icra ettikten sonra, kötü yönetim sonucu bu bankanın batışına tanık oluyoruz.

Ancak “too big to fail” denen boyutta olması nedeniyle bu bankayı batırmamak için ilginç bir numara çekiyorlar. Öncelikle ne yapıldığına bir bakalım; bir kere bu tür durumlarda genellikle kamulaştırma yolu seçilirken İsviçreliler CS’yi ezeli rakibi olan UBS’in almasını istiyorlar ve bunun için de birçok kolaylık sağlıyorlar.

Oraya geçmeden önce neden kamulaştırmaya gitmediğine dair biraz fikir yürütelim. CS’nin en büyük 2 hissedarı sırası ile Suudi Ulusal Ticaret Bankası ve Katar Yatırım Otoritesi.

Bilindiği üzere krizin patlak vermesinin sebebi Suudi ortağın geçmişten beri finansalları bir türlü düzelemeyen bankaya daha fazla para desteği sağlamayacağını açıklamasıydı.

Belki İsviçre’nin CS’yi kamulaştırmamasının ve başka bir bankaya aldırmasının nedeni bankayı kurtarırken diğer ortakların da yatırımını kurtarmak istememesidir. Bu da işlerin daha başından birçok hassas dengeyi sağlaması gerektiğini düşündürüyor ki bu da yolda lastiğin en ufak bir tümsekte patlaması demektir.

İsvçre Merkez Bankası ve finans otoritesi FINMA koordinasyonunda UBS’le olan anlaşma ise çeşitli koşullar içeriyor. Örneğin UBS’in CS’i devralması nedeniyle UBS açısından oluşabilecek negatif gelişmelere karşılık İsviçre, bankaya 9,7 milyar dolar hibe ediyor.

Ancak bunun belirli iş kollarında oluşacak zararlara karşılık kullanılması gerekiyor. Yine bu anlaşmaya göre oluşacak zararların ilk 5 milyara dolar kadar olan kısmını UBS üstelenecek, sonraki 9 milyar dolarını İsviçre üstlenecek. Şimdilik görünen bu ama sıra uygulamaya gelince birçok değişiklik olacak gibi görünüyor.

Sonuçta bu anlaşma ilk ortaya atıldığında UBS 1 milyar dolar teklifle gelmiş, daha sonra 2 milyar dolarda anlaşmaya varıldığı duyurulmuş ama Pazartesi günü son tutarın 3,2milyar dolar olduğu ilan edilmişti.

Pazarlığın bu kadar hızlı değişmesi ve koskoca bankayı 2 günde devretmeye çalışmaları İsviçre bankacılık sisteminin üzerindeki baskıyı gösteriyor ama şunu da unutmamaları lazım; bankacılık en fazla regüle sektörlerin başında gelir ve güvene dayalıdır. Bu kadar hızlıca hareket edildiğinde hata yapmak kaçınılmazdır ve ilerleyen zamanlarda bu devir süreciyle ilgili birçok problem olacağını gözden kaçırmamak lazım.

En basitinden CS’nin 17 milyar dolarlık bir büyüklükteki koşula bağlı dönüştürülebilir tahvillerinin (Coco Bonds) üzerine çizik atarak bu borç senedi sahiplerinin bütün paralarının sıfırlanmasına karşılık bankanın satışından hasılatın hissedarlara paylaştırılması, zaman çok ilerlemeden bu devir işleminin başına bela olabilir.

Çünkü tahsilat önceliğinde, borç senetleri (tahvil – bono) alacaklısı normal koşullarda hisse sahiplerinden önde gelir. Ancak bu uygulamada söz konusu bonoları alanların bu bonoların taşıdığı riskten haberdar oldukları ve bu bonoların zaten bu nedenle yüksek getiri sundukları öne sürülerek değerleri sıfırlandı.

Daha şimdiden Goldman Sachs işlemcilerinin bu konuyu mahkemeye götüreceklerine dair haberler okumaya başladık.

Peki bu işten kim karlı çıkar? Krizler bazıları için oyunun sonu olurken bazıları için fırsat olur ama bana sorarsanız bu oyunun kazananını şimdiden söylemek zor. Aslında şöyle söylemek lazım, kazanma ihtimali olan tek taraf var ama o da henüz kesin değil.

Bu muhtemel taraf sürecin ne kadar sorunsuz işlediğine bağlı olarak UBS olabilir. Diğer taraflar olan Credit Suisse’in ortakları, İsviçre bankacılık sistemi, tahvil bono piyasası için durumu değerlendirdiğimizde ne yazık ki olan biten bunların hepsinin aleyhine çalışacak.

Arap sermayedarlar yatırımlarının eridiğini gördüler ve bulunan çare kaybettikleri parayı geri getirmekten uzak. Üstüne üstlük şimdi çok daha sıkı yönetilen bir bankanın yönetimi ile çalışmak zorunda kalacaklar.

İsviçre bankacılık sistemi ise hiç kimsenin güvende olmadığı bir yer olarak bir süre hafızalarda yer tutacak. Bir de bulunan çare etkili sonuç üretmezse ülkenin finansal otoritesi ve merkez bankası için kredibilite kaybı olacaktır.

Tahvil – bono yatırımcısı için ise borçlanma senedi alınan şirketin batması halinde kendilerinin ilk sıradan alacaklı olma beklentisi artık hep sorgulanacaktır. Bu durumda kurumsal yatırımcıların sıradışı özellikleri olan borçlanma senetlerini portföylerine alma ihtimalleri azalacaktır.

Böylece Coco Bonoları gibi özellikli kıymetleri kullanarak finansal kaldıraç oluşturan bankaların finansman yaratma kabiliyetleri sınırlanacaktır. Koşullar sürekli zorlaşıyor… hem borç alan, hem borç veren için.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Kafalar hala karışık 27 Şubat 2024
Balinaların hisseleri 20 Şubat 2024
İstihdamda mevsimsellik 06 Şubat 2024
Ne oldu bu Bitcoin’e 30 Ocak 2024