Kişiye özel otomobil
Fransa’nın en ikonik markalarından biri olan Alpine’in, Dieppe’deki limitli üretimine tanık olduk ve Türkiye’ye 2026 yılında gelecek olan A390 modeliyle tanıştık.
Motor sporları üzerinde o kadar çok konuşulması gereken bir konu ki. Lüks sektöründe gün geçtikçe özel üretim ve kişiye has tasarımlar gelişiyor. Bunun otomotiv sektörüne de yansımaları oluyor. Bu hafta Fransa’nın kuzeyinde Alpine fabrikasını gezdim.
Markanın kurucusu Jean Redele, 1955 yılında genç bir yarış pilotu ve Renault bayisi olarak başladığı kariyerine 4CV modeli üzerinden geliştirilen hafif gövdeli Alpine A106 modeliyle devam etti. Markanın 1970’lerde motor sporlarında özellikle de A110 modeli ile elde ettikleri başarıları, 1973 yılında markanın Renault tarafından satın alınmasına neden oldu.

Markanın yeniden doğuşu ise 2017 yılına tekabül ediyor. Bu yeniden doğuş, A110 modeli atasına saygı duruşunda bulunan markanın yeni modellerinin temel taşını oluşturuyor. İşte biz de Premium Fransız markanın 2026 planlarının ana bacağını oluşturan A390 modelinin dünya lansmanı için yılda yaklaşık 4500 adet otomobil üreten merkezinde hem üretime tanık olduk hem de yöneticilerinden markanın gelecek yıllardaki elektrikli araç stratejisini öğrendik.

2030 yılına kadar yedi model ile geniş bir yelpazeye kavuşacak olan marka, strateji olarak elektrikliyi öne aldı. Markanın ‘hayal garaj’ olarak adlandırdığı, takım elbiseli yarış otomobili A390, 2026 yılında Türkiye’de olacak.
Beş kişilik spor fastback, Alpine’in CEO’su Philippe Krief’in dediği gibi “A110 ruhunun yeniden yorumlanmış hali.”
AmpR platformu üzerinden yükselen elektrikli 4.6 metre uzunluğundaki Coupe formuyla dikkat çeken model, iç mekanda da yenilikçi detaylar barındırıyor. 12.3 inçlik ekran, gösterge paneli, sürüş modları, tek pedal modu ve boost özelliği sunan direksiyon, bu detaylar arasında yer alıyor. Sabelt koltuklar, dev jantlar dikkat çeken diğer özellikler arasında. 532 litrelik bagaj hacmi aile kullanımı için de yeterli.
Üç elektrikli motorla dört tekerlekten çekişli aktarma sunan GT versiyonu, 400 HP güç ve 650 Nm tork (dönme kuvveti) sunuyor. Daha hızlısını arayanlar için GTS versiyonu 470 HP güç ve 808 Nm tork üretiyor. Maksimum 220 km ile sınırlandırılmış. Aktif tork yönlendirme sistemi ile birlikte gücü yere verimli bir şekilde aktaran model 89 kWsa bataryaya sahip.
Bu batarya ile yaklaşık 520 kilometrelik bir menzil sunacağı da açıklanan bilgiler arasında. 190 kW DC şarjı, ve akıllı şarj yönetim sistemiyle yaklaşık 20 dakikada şarj olabiliyor. Model ayrıca 11 ve 22 kW şarj opsiyonları da sunuyor. Bakalım bu yeni model markanın geleceğine nasıl dokunuş yapacak?
28.5 milyon Euro'luk Legasea suya indi
Gün geçmiyor ki bu sayfalarda Türk tersanesi imzalı yeni bir tekne, motoryat, süper yat olmasın. Boat International verilerine göre üretim anlamında dünyanın en önemli ikinci ülkesi olan Türkiye, denizlere yeni modeller kazandırmaya devam ediyor.
Yerli tersane Ada Yacht imzalı 50 metrelik ‘Legasea’, birkaç hafta önce Bodrum Ağanlar Tersanesi’nden suya indirildi. Marka, halihazırda yeni gövdeler üretmeye de devam ediyor. Ödüllü Türk tasarım stüdyosu Uldaş Yachts Design imzalı dış tasarım çok çekici. Konfor odaklı alanlar, ön güvertedeki jakuzi, arkadaki dev havuz, balkon, beş özel suitin yanısıra owner (tekne sahibi) süiti, özel balkonu ve jakuzisiyle dikkat çekiyor. Akdeniz’de seyredeceği tahmin edilen süpeyatın iç mekanı da İtalyan Luca Dini tarafından dizayn edilmiş. 50 metrelik süperyatın fiyatı yaklaşık 28.5 milyon euro.

Ada Yachts CEO’su Onur Tekin, üretimin ilk aşamasından bu yana teknenin sahibiyle görüşüldüğünü, üretimin ve tasarımın onun isteklerine uygun şekilde yapıldığını belirtiyor. Tekin, Legasea’nin Türk denizciliği ve teknik üretim açısından önemli bir aşama olduğuna da dikkat çekti. Gerçekten de teknenin hem tasarımının hem de üretiminin Türkiye’de olması Türk denizciliği açısından gurur verici. Tersaneler, marinalar, amatör denizciler ve refit sektörü Türk turizmi açısından çok kıymetli ve mutlaka desteklenmeli.
Karadeniz sörf ile canlanıyor
Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemizde, giderek yayılan sporlardan biri de sörf. Özellikle Karadeniz kıyıları bu işe başlamak açısından çok uygun. ‘Rastgele SurfCo’ kurucusu Tolga Ucal ile sörfe başlamanın aşamalarını konuştuk.
Karadeniz’in yıllardır balıkçı tekneleriyle anılan sahillerinde artık yeni bir hareket var. Dalgaların arasında ilerleyen sörf tahtaları, bu bölgeyle kurulan yeni bir ilişkinin parçası.

Şile’nin Sofular Köyü’nde kurulan Rastgele SurfCo, bu ilişkinin doğduğu yerlerden biri. Sörf burada sadece bir spor değil; birlikte öğrenmenin, doğayla uyumun ve yerel yaşamla bağ kurmanın bir yolu.
Burada eğitimler teknik detayların ötesine geçiyor; eğitmenler denize saygı duymayı, birlikte hareket etmeyi ve sürecin keyfini çıkarmayı öğretiyor. Tahtalar el yapımı, malzemeler geri dönüştürülebilir. Yerel üretim destekleniyor, köyde yaşayanlar bu kültürün bir parçası haline geliyor. Çocuklar ilk defa denizde oyunla tanışıyor, kadınlar kendini özgürce ifade edebileceği bir alan buluyor. Karadeniz’de sörfün bir hayal değil, sürdürülebilir bir gerçek olabileceği artık daha net görülüyor. Dört mevsim sürebilecek bir yaşam kültürü, yerli üretim tahtalarla büyüyen bir potansiyel ve hep birlikte gelişen bir topluluk var burada. Rastgele SurfCo da bu dönüşümün tam merkezinde yer alıyor. Neredeyse 12 ay boyunca Karadeniz’de belirli seviyelerde yapılabilen sörf sayesinde bölgenin turizme bakışı da gelişiyor.