Küresel gıda sistemi çöküyor mu?

Kaynak kullanım ekonomisinin göz ardı edildiği dünyada, sorunun kaynağı olarak, tüm dünyanın tartıştığı tüketici kapitalizmi­nin küresel sistemi tıkaması gösteriliyor.

Bu sistemin mevcudiyeti, tüketi­min artan oranlarda devamlılığına bağlı. Çünkü daha fazla tüketim da­ha fazla üretim; daha fazla üretim ise daha fazla kaynak kullanımı ve doğa­nın dengesini bozmak anlamına geliyor. Mut­luluğun daha fazla tüketmekte olduğuna ina­nan postmodern insan, bunun için daha fazla kazanma hırsına kapılıyor. Bunun sonucun­da, sorunu oluşturanlar, karbon ayak izi, su ayak izi vb. kavramlarla, samimiyetsizce ko­nuyu kamufle etmeye çalışıyorlar. Aslında aşırı israfın nedeni de insanın tüketebilece­ğinden fazlasını satın alması değil mi?

Ne pahasına olursa olsun maksimum kârı amaçlayan firmalar daha ucuza işçi çalıştır­mak isterken, düşük gelirli işçiler yeterince fazla tüketemiyorlar. Diğer bir ifadeyle, da­ha fazla tüketebilmenin yolu satın alma gücü­nün artmasından geçerken, sistemin düşük ücret politikası bunu engelliyor. Böylece ka­pitalizmin paradoksu giderek büyüyor ve sos­yal çalkantılar kendisini gösteriyor.

Aile işletmelerinin bitişi

Bunu tarım ve gıda sektöründe daha belir­gin bir şekilde görebiliyoruz. Aile işletmele­ri giderek azalıyor, endüstriyel tarım sektö­re hâkim hale geliyor. Biyoçeşitliliğin yerini monokültür tarım alıyor. En karlı ürün ne ise, toprağı sömürmek, onu aşırı işleyerek, yoğun kimyasal kullanarak fakirleştirmek ve çorak­laştırmak uğruna her yıl o ürünü yetiştirmek en akılcı yol olarak görülüyor. Oysaki ürün desenini belirlerken ekonomik faktörlerin yanı sıra teknik, biyolojik ve sosyal faktörle­rin de dikkate alınması gerekir.

Büyük işletmelerde ürün deseninin birkaç endüstriyel tarım ürününden oluştuğunu gö­rürsünüz. Aile işletmeleri ve polikültür tarım, biyoçeşitliliği korumak, tarımsal istihdam ve nihayetinde sürdürülebilirlik demek. Bu, sa­nayiye yönelik tarımsal üretim yapılmasın anlamına gelmiyor elbette. Önemli olan sağ­lıklı bir dengenin kurulması. Sorun, kapitalist sistemin sadece bugünün kârlılığına odaklan­ması, sürdürülebilirliği göz ardı etmesi ve bu­na rağmen tüketerek tükenen, asla yetinme­yen bireyler ve toplumlar inşa etmesinde.

Gıda bolluğunda gıda güvencesizliği

Uluslararası birçok kuruluşun raporların­da, insanın günlük enerji ihtiyacı dikkate alın­dığında, kalori fazlasının olduğu belirtiliyor.

FAO’nun 2023 İstatistik Yıllığına göre 2021 yılında dünyada kişi başına ortalama kalori arzı 2.978 kalori. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ye göre ortalama bir yetişkin için gün­lük kalori ihtiyacı erkeklerde 2500-2700, ka­dınlarda ise 2000-2200 aralığında. Ortala­mada 2350 kalori olarak baz aldığımızda 628 kalori arz fazlalığından söz edebiliriz. Sonuç­ta yüzde 26,7’lik ihtiyaç fazlası kalori mevcut dünya genelinde. Son 200 yılda dünya nüfusu 7,2 kat artarken dünya ekonomisinin 127 kat artış göstermesi, kişi başı tüketimin 17,6 kat artışla patlama yaptığı anlamına gelir (Our World in Data-Population Growth, 2023; Maddison Project Database, 2023). Burada asıl sorun maalesef adil olmayan paylaşım ve kaynakların aşırı sömürülmesi.

Dünya genelinde 896 milyon obez insana (DSÖ) karşılık 891 milyon yetersiz beslenen insan (Worldometer) mevcut. Obezitenin ma­liyetinin (gıda, sağlık, işgücü kaybı vb.) çok yüksek olduğu düşünüldüğünde, mevcut aç insanların çok üzerinde bir nüfusun beslen­me problemine çözüm olabileceği görülebilir.

İstekler-imkanlar

Tüm bu sonuçlar, aşırı üretimin-tüketimin toplumların refahını artırmadığı, aksine yıkım­larına neden olduğunu gösteriyor. Artık az ge­lişmiş bölgelerde, hem yetersiz beslenen (ucuz kalori ile) hem de obez olan çok fazla insan var.

Dostoyevski, “Mutlu olmanın iki yolu var: Ya isteklerinizi azaltacaksınız ya da imkanla­rınızı zorlayacaksınız,” der. İmkanlar sınırlı olduğuna göre, tüketici arzularını sürekli kö­rükleyen mevcut küresel sistemin çöküşü ka­çınılmaz, değil mi? Ne dersiniz?

Yazara Ait Diğer Yazılar