Kuru otlara Cannes ödülü

Mine ATAMAN
Mine ATAMAN Dünya israf atlası mine.ataman@dunya.com

Kapitalist dünyanın ağzının tadı çoktan bozuldu. Mevzuyu anlamak, anlatmak isteyene Holywood meydanı ardına kadar açık. Dünyanın sonunun geldiğini, her nevi halkla ilişkiler çalışmasına katık eden “son 8 hasat türünden soslu pazarlama faaliyetleri” sübliminal mesajların harç edildiği manipülasyon hareketlerine gebe.

Muhtaç olduğumuz kudret “dinde, bilimde, mistisizmde” hangi referansı kabul edersek edelim mihmandar “tohum, toprak, tarım.” 76. Cannes Film Festivali’nde, en iyi kadın oyuncu ödülü Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği “Kuru Otlar Üstüne” filmindeki performansıyla Merve Dizdar’a verildi.

Coğrafyanın kaderini kedere dönüştüren “öze yolculuk hikayesinin mükâfatı" azalan milli coşkumuza, büyüyememe performansı ve hayal kırıklıklarımıza can suyu oldu. Ahir zamanın trendi “ilmi ledünden araklama, öze dönüş metaforları.” İlerisi mottoya tohum ekmek, fona tohum takas iliştirmek. Herkesin derdi hayatı anlamak, anlamlandırmak...

Zamanın algısına yönelik sanatın içine zerk edilmiş tarımsal hülasalar, pek revaçta, bir nevi yeşil yıkama.. Yapılan araştırmalar 2050 yılında, yılın sadece 200 gününün verimli bir şekilde kullanılabileceğini öngörüyor. Ekonomi, tarım, yemek, ibadet yılın yarısı nadasta.

İnsanlık her açıdan kendine yeni bir format atmanın eşiğinde. “Öleceğiz pazarında hayatta kalmanın yolu” içimizde yeşermeyi bekleyen “insanlık tohumuna ulaşmak.” “Bilim, kültür ve inanç” üçgeni ile hayata tutunmaya çalışanların hakikat arayışında tohuma inanmak en konforlu yol.

Netflix’in çok izlenenlerinde “Onarıcı Tarım” isteyene buğday tohumu, isteyene insanlık tohumu vadediyor. Seçmesi kolay sorumluluğu büyük. Zamanın arazlarının kol gezdiği evrende, dervişin gönül dergâhında yeşeren, öze dönüş çalışmaları her türden kötü niyetli gayrete açık.

“Buğdayın sırrı nedir" sorusuna cevap arayan tasavvuf ekolünden gelenler, Semih Kaplanoğlu sinemasına gönül ortağı oluyor. Kaplanoğlu’nun “buğdayı” Tapduk Emre’nin “biz mi harman savurduk yoksa buğday derdine düştük de harman mı bizi savurdu” ironisiyle duygudaş, buğdayı varlıkla anlamlandıranlardan.

Buğday filminde, saf tohumun peşine düşen iki bilim insanının rehberi "hak ve batılın" mücadelesini veren bir avuç tohum. Hacı Bayram Veli’nin Yunus Emre’ye “buğday mı istersin yoksa himmet” sorusunun cevabı, Kaplanoğlu’nun “nefes mi buğday mı” metaforunda anlam bulmaya çalışırken biz faniler de her an benzer sorularla imtihan ediliyoruz.

Ressam Viktor Vasnetsov, mahşerin dört atlısı eserinde; “ölüm, kıtlık, savaş ve fetih” kavramlarını resmederek türümüzün, gezegenin en eski avcı kasapları olduğuna yaptığı göndermenin ardında; toprakla olan bağın / bağsızlığın izlerini süren genetik mirasımız var. Velhasıl; ölüm kapıda, ya kayıtsız şartsız içeri alıp tadına bakacağız ya da yeni bir anlam kültürü yaratıp yaşamı kutsayacağız. Zira, kuru otların karşılığı tarımda kesat, akılla renklenen kırmızı halıda mükafat.

Tebrikler Merve Dizdar...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dönüşüm balon oldu 13 Mart 2024
Haz damarı çatladı 21 Şubat 2024