Siyasetin balyozu piyasaların üstünde

Maalesef ülkemizde artık bir klasik hali­ne gelmiş olan siyasi olayların ekono­mik meselelerin önüne geçmesi konusuyla bir kez daha karşı karşıya geldik. Kendi adıma yaşananları bir sürpriz olarak adlandıramam. Daha önceki yazılarımdan birinde; buldozer çalışmaya başladı ve siyaseten önüne gelen her şeyi ezerek ilerleyecekmiş gibi görünüyor benzetmesi yapmıştım. Yaşananlar da senar­yoya uygun ilerliyor.

Açıkçası biraz tarih oku­yan biri otoriterleşmenin fitili bir kez ateş­lendiğinde önüne geçilmesinin ne kadar zor olduğunu bilir. Roma’nın cumhuriyetten im­paratorluğa geçtiği dönemden beri de bu böy­le olmuştur. Kuvvetler ayrılığı bir kere darbe aldıysa dönüş pek kolay değil.

Biz dönelim bu gelişmelerin ekonomi üs­tündeki etkilerine. Bu hafta iki önemli veri aldık. Bunlardan biri, 2025 yılı ikinci çeyrek büyüme verisi. Buna göre Gayri Safi Yurt İçi Hasıla yıllık yüzde 4,8 oranında büyüdü. Bek­lentilerin üstünde gelen bu veri aslında işle­rin şikayet edildiği kadar da kötü olmadığına ilişkin bir gösterge olarak algılandı.

Ama bir taraftan da tüketimin yeteri kadar azalmadı­ğı, para politikasının yeteri kadar sıkı olma­dığına ilişkin kaygıları da beraberinde getir­di. İkinci önemli veri de enflasyondu. Ağustos enflasyonu aylık %2.04, yıllıksa %32.95 ola­rak açıklandı. Aylık %2.04 hem beklentilerin üstünde hem de Merkez Bankası’nın göster­diği rehberlik ve tahminlerin üstünde. Şimdi bu iki veriyi beraber değerlendirdiğimizde 11 Nisan’da Merkez Bankası faiz kararına ilişkin genel konsensüs olan %2.5-3 arası faiz indiri­mi beklentisi de tehlikeye girmiş oldu.

Hamsi kavağa çıkamadı

Yine daha önceki yazılarımdan birinde bir başka benzetme yapıp Merkez Bankası’nın enflasyon tahmininin ancak hamsi kavağa çı­karsa tutabileceğini yazmıştım. Maalesef gö­rünen o ki hamsi kavağa pek çıkamayacak. Burada asıl mesele yazının en başında bah­settiğim siyasi tansiyonun yılın kalan kısmın­da bir miktar daha yükselme olasılığının çok yüksek olması.

Hem Merkez Bankası’nın bir miktar daha sıkı kalmaya devam etme olasılığının yüksel­mesi hem de siyasi taraftaki gelişmeler do­ğal olarak piyasaları bozdu. Öyle tahmin edi­yorum ki yılın kalan kısmında da zaman za­man bozmaya devam edecek. Mehter takımı gibi iki ileri bir geri ilerleyeceğiz gibi gözükü­yor. Böyle olunca da stratejik olarak faizli ens­trümanların ön planda olduğu ve cazibesini sürdürdüğü bir dönem bizi bekliyor.

Merkez Bankası’nın elinde TL’yi savunmaya yetecek kadar rezervi var. Bu sebeple dövizde sert bir yukarı hareketin olma olasılığı oldukça dü­şük. Bir devalüasyon ya da şok bir faiz indiri­mini gerektirecek bir durum olmadığını zaten hem büyüme verisi hem de dış ticaret verile­ri bize gösteriyor. Borsa tarafındaysa uzun za­mandır içinde olduğumuz banta hareketi ma­alesef devam ediyor. Bir şekilde bandın dışına çıkıyor gibi olduğumuz her seferde siyasetin topuzu piyasanın başına iniyor.

Diğer taraftan risklerin artması ve enflas­yonun uzunca bir süre daha bizimle beraber olması sabit getirili menkul kıymetlerde de getirileri törpülüyor. CDS artışı Eurobond ge­tirilerini, tahvil faizi artışı tahvil getirilerini aşağı çekiyor. Faizler bu kadar yüksek gider­ken ve kredi kısıtlamaları sürerken konut fi­yatlarındaki artışlar da sınırlı kalıyor. Bir tek altın içerideki gelişmelerden etkilenmediği için yatırımcısını güldürüyor. Öyle görünüyor ki bugüne kadarki biraz altın biraz faizli ens­trümanlar stratejisi yılın geri kalanında da çok büyük risk almak istemeyen yatırımcılar için ideal karışım.

Yazara Ait Diğer Yazılar