Stablecoin’lerde rezerv ve şeffaflık riski
Stablecoin’ler, basit tanımıyla bir fiat paraya, çoğunlukla ABD dolarına sabitlenmiş kripto paralar ve kripto ekosisteminin en hızlı büyüyen alanlarından biridir. Fiyat istikrarı nedeniyle yatırımcı tarafından “güvenli liman” olarak görülüyor.
Stablecoin’lerde temel ilke, her coin’in rezervde karşılığı olan bir varlıkla desteklenmesidir. Teoride son derece mantıklı olan yapı, pratikte soru işaretleri barındırıyor. En büyük soru işareti de rezervlerin niteliği ve şeffaflığı. Yani bir stablecoin’in arkasındaki varlık gerçekten ne kadar likit, ne kadar erişilebilir ve ne kadar denetlenebilir?
Piyasadaki bazı büyük stablecoin ihraççıları, geçmişte rezervlerinde nakit yanı sıra farklı menkul kıymetler, kısa vadeli ticari senetler ve teminatsız borç enstrümanları bulundurduklarını açıklamışlardı. Rezerv varlıklar, ani bir itfa talebinde hızla nakde çevrilemezse stablecoin'in sabit değeri kırılabilir, yatırımcılar 1 dolarlık stablecoin’lerini 1 dolara bozduramayabilir. Bu zincirleme güven kaybına ve büyük çaplı dalgalanmalara neden olabilir.
Bir diğer tehdit de stablecoin’in sabitlendiği değerden sapması, yani literatürdeki adıyla “depeg”dir. Bu, genellikle rezervlerin yetersiz kalması, panik satışlar veya algoritmik modellerdeki yapısal hatalar sonucu yaşanır. Rezerv yerine matematiksel algoritmalarla istikrar sağlamaya çalışan bazı stablecoinler, sistemin öngörülemeyen koşullarla karşılaşması halinde hızla çözülme gösterebilir. 2022’de algoritmik bir stablecoin’in birkaç gün içinde neredeyse tüm değerini kaybetmesi binlerce yatırımcının mağduriyetine sebep olmuştu.
Stablecoin piyasası yaklaşık 270 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştı. Artık yalnızca USD sabitli stablecoin’ler değil, Euro (EUR) ve Türk Lirası (TRY) gibi farklı para birimlerine endeksli stablecoin’ler de piyasada işlem görüyor.
Euro Coin (EURC), Stasis Euro (EURS) ve Türk Lirası’na endeksli BiLira (TRYB) gibi örnekler, küresel stablecoin pazarında çeşitlenmeyi beraberinde getiriyor. USD’ye oranla daha az hacme sahip olan EUR stablecoin’leri, likidite riski açısından daha kırılgan hale gelebiliyor. Bu durum da kullanıcılar için ek dikkat gerektiriyor. Tether (USDT) yaklaşık 162 milyar dolarla sektör lideri, onu 65 milyar dolarla Circle’a ait USDC takip ediyor. Bu iki stablecoin, pazarın büyük bölümüne hakim.
Stablecoin’lerin finansal sisteme etkileri
Stablecoin’lerin riskleri bireysel yatırımcılar için değil, finansal sistem için de önemli sonuçlar doğurabilecek potansiyele sahip. Bu varlıkların, geleneksel bankacılık sistemine alternatif olarak görülmesi, banka mevduatlarında erimeye neden olabilir ve likidite dengelerini bozabilir. Stablecoin ihraççıları rezervlerinde uzun vadeli ve düşük likiditeli varlıklar bulunduruyorsa bu durum hızla nakde dönüş gerektiren dönemlerde geleneksel finansal piyasalarını da etkileyebilir.
Stablecoin’lerin hukuki statüsü, menkul kıymet mi, ödeme aracı mı yoksa bir dijital mevduat mı oldukları birçok ülkede hala tartışma konusu. Belirsizlik, hem ihraççılar hem de kullanıcılar için risk teşkil ediyor. Kara para aklama (AML) ve müşterini tanı (KYC) gibi temel uyum süreçlerinin uygulanmasında yaşanan zorluklar da riskleri artırıyor. Merkeziyetsiz modellerde, kullanıcı kimliğinin doğrulanmaması yasa dışı işlemler açısından açık yaratıyor ve hukuki yetki alanları da çoğu zaman net değil. Bu belirsizlik olası bir kriz anında yatırımcıların haklarını koruma yollarını da zorlaştırıyor.
Düzenlemelerle gelen dönüşüm ve yeni denge arayışı
Avrupa Birliği’nde MiCA (Markets in Crypto-Assets) regülasyonu, stablecoin ihraççılarının rezerv şeffaflığı, denetim yükümlülüğü ve yatırımcının korunması gibi konularda kuralları netleştirdi. ABD’nin ilk kripto yasası olan GENIUS Act, yalnızca belirli lisanslara sahip finansal kuruluşların stablecoin ihraç edebilmesine izin veriyor. Yasanın etkisi, Western Union’un stablecoin entegrasyonuna yönelik açıklamalarıyla hemen hissedildi.
JPMorgan, Citigroup ve Wells Fargo da kendi stablecoin projelerini değerlendirmeye aldı. Stablecoin’lerin yaygınlaşması beraberinde yeni bir finansal istikrar sınavını da getiriyor. Rezervlerin düzenli olarak bağımsız kuruluşlarca denetlenmesi, kamuoyuyla açıkça paylaşılması ve risk profillerinin net şekilde ortaya konması, yalnızca yatırımcıların korunması açısından değil, sistemin bütünlüğü açısından da çok önemli.