Yeni yıla doğru
Yabancıların noel tatili ile yeni yıl arasındaki hafta her zaman piyasaların açık olduğu ama kimsenin pek de işlem yapmaya isteği olmadığı bir zaman dilimi olmuştur. Volatilitenin iyice düştüğü bu dönemde gelecek yıla dair belirsizliklere ışık tutmak ve olası senaryoları paylaşmak daha mantıklı olacak sanırım. Gelecek haftadan itibaren içeride öncelikli olarak enflasyon verisi ile beraber 2017 yılını nasıl bir TÜFE rakamı ile kapatacağımızı göreceğiz. Baz etkisi nedeniyle yıllık enflasyon verileri birkaç ay daha gerilemeye devam edecek. Ancak son aylarda yaşadığımız sert kur hareketi ile beraber yaşanacak geri çekilme de sınırlı kalacak. Enflasyonun ve dolayısıyla faizlerin geri gelmesi önemli bir borç yükü olan ve dışarıdan gelecek nakit akımına ihtiyaç duyan ekonomimiz adına oldukça önemli.
Son günlerde siyasilerden Almanya ve Hollanda ile ikili ilişkilerin tekrar normal haline dönebileceği yönünde sinyaller geliyor, bu durum şüphesiz ekim-kasım döneminde gelişmekte olan ülke para birimlerine görece ciddi anlamda zayıf performans sergileyen TL için olacaktır. Diğer taraftan ABD’de sonunda onaylanan vergi reformunun ABD’ye ne kadar bir sermaye akımı yaratacağı ve bunun ekonomik büyüme üzerinde etkisi takip edilecektir. Global piyasalarda ise başta ABD olmak üzere rekor seviyelerin korunması pozitif Artı olarak sadece piyasa anlamında değil aynı zamanda en önemli ihracat partnerimiz olan Euro Bölgesi’nin iyi gidişatı da aynı şekilde değerlendirilmeli.
Peki hiç mi risk yok dediğinizi duyar gibiyim.ABD ile son aylarda daha da bozulan ilişkilerin mevcut halini sürdürmesi finansal piyasalar açısından en büyük risk olarak değerlendirilebilir. Güney sınırımızda devam eden gelişmelerin yarattığı jeopolitik riskler de bunun hemen ardında sayılabilir. 2019 yılında yapılması planlanan seçimlere doğru hükümetin istihdam ve büyümeyi destekleyici adımlar atacağını varsayıyoruz. Gevşek maliye politikasının devamı anlamına gelen bu durumda yüksek kalmaya namzet bütçe açığı ve çift haneye yakın seyredecek enflasyon da üçüncü risk unsuru olarak değerlendirilebilir.