Yeşil ekonominin neresindeyiz? Ülkemizi neler bekliyor?

Prof. Dr. Aykut GÜL
Prof. Dr. Aykut GÜL STRATEJİK DÜŞÜNCE aykut.gul@dunya.com

Küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişimi, başta akademik camia olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun raporlarında sıklıkla yer alan bir gerçek.

Özellikle de son yıllarda artan kuraklık, aşırı yağışlar, seller, orman yangınları, mevsimsel kaymalar ve nihayetinde tarım ürünleri üretiminde ve dolayısıyla fiyatlarında bariz bir şekilde görülen dalgalanmalar, her bir ferdin rahatlıkla gözlemleyebildiği, reddedilmesi mümkün olmayan olaylar.

TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Murat Kurum; geçen temmuz ayında tüm zamanların rekor seviyesinde bir sıcaklık yaşadığımızı, iklim değişikliğiyle deniz ve okyanus suyu ve toprak sıcaklıklarının aşırı şekilde arttığını ve nihayet gıda krizlerine, yüksek gıda enflasyonuna yol açan kuraklığın ve ani hava olaylarının kendisini giderek daha çok hissettirdiğini söyleyerek tehlikeye dikkat çekiyor.

Nature dergisi ise iklim değişikliği nedeniyle dünyanın kayıtlara geçmiş en sıcak yılını geçirdiğini yazdı. Geçen haftaki “Yeşil ekonomi: son bir fırsat mı?” başlıklı yazımızda konuya bir giriş yapmış, ümitlerimizi ve endişelerimizi özetlemeye çalışmıştık. Bugün ise daha çok ülke olarak bu alanda neler yaptığımıza ve muhtemel gelişmelere odaklanacağız.

Ülke olarak hangi aşamadayız?

 İklim değişikliği konusunda, ülke olarak, 191 ülkenin ve Avrupa Birliği’nin taraf olduğu Kyoto Protokolüne 2009’da imza atmamızla başlayan yolculuğumuz, 2021 Ekim ayında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kurulması ve aynı ayda Paris İklim Anlaşmasının TBMM’de onaylanması ile devam etmiştir. Böylelikle 2053 yılına kadar karbon-nötr bir ülke olma taahhüdünü vermiş olduk. Karbon-nötr olmak, net sıfır karbon hedefine ulaşmaktır.

Diğer bir ifadeyle, atmosfere salınan sera gazı miktarı ile atmosferden uzaklaştırılan miktarın dengede olması... Paris İklim Anlaşmasının temel amacı, küresel ısı artışını, sanayileşme öncesi ortalamanın en fazla 1,5 derece üzerinde tutabilmek. Bu arada Kyoto Protokolü, imza atan ülkelerin verdikleri sözleri yerine getirememeleriyle 2020’de sona erdi. 2022 Şubat’ında ise İklim Şurası toplanmış ve İklim Yasası’nın altlığı oluşturulmuştur.

Paydaş görüşlerine açılan taslağın yakında TBMM Çevre Komisyonuna gelmesi bekleniyor. TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Murat Kurum, çevrenin geliştirilmesine, iklim değişikliği ile mücadeleye ve döngüsel ekonomiye geçiş sürecine katkıda bulunulacağını ifade ediyor.

Bu süreçte ülkemizi neler bekliyor?

Gelişmiş ülkelerin çevre, verimlilik, insan hakları, dijitalleşme, nakitsiz toplum vb. konulardaki söylemlerinin arkasındaki asıl ajanda veya bunları fırsata çevirme niyetleri, ülkemizde her zaman bir tedirginliğe yol açıyor. Karbon-nötr uygulaması da Avrupa Birliği’nin ticari açıdan yeni bir kullanışlı silahı olabilir.

Petrol, doğalgaz, kömür ve nükleer enerji başta olmak üzere yenilenemeyen enerji kaynakları yerine hidroelektrik, rüzgâr ve güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerjinin kullanımı için ülkemiz önemli bir potansiyele sahip. Türkiye, yenilenebilir enerjide Avrupa'da beşinci sırada. Cumhurbaşkanlığı’nın Yıllık Programına göre; ülkemizde 2020 yılında elektrik üretiminin yüzde 42’si yenilenebilir kaynaklardan karşılanmakta.

Bu açıdan Avrupa Yeşil Mutabakatı konusunda önemli avantajlara sahibiz. Bununla birlikte sınırda karbon vergisi açısından dezavantajlı durumdayız. Sınırda karbon vergisi, Avrupa Birliği ülkelerinin ithal edeceği ürünlerin çevresel zararını hesaplayarak ekleyeceği vergidir. Bu değer, sera gazı emisyonunun tonu başına konulacak bir değerdir.

Türkiye olarak AB’ye olan ihraç ürünlerinin en önemlilerinin karbon ayak izleri yüksek olduğundan sıkıntılarla karşılaşabileceğiz. Bu uygulama Türkiye açısından 2026 yılında başlayacak. Karbon piyasası, sera gazları için çıkarılan emisyon izinlerinin alınıp satıldığı bir piyasadır ve ülkemizde şu an gönüllü karbon piyasası işliyor. Bu konuda tüm sektörlerimizin bir an önce bilinçlendirilmesine ihtiyaç var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar